Ezgi’nin Gizlediği Öykü

– uçuk benizli insanların güneşten gözlerini kıstığı bir öğle sıcağında
minik serçe perende atıyordu
çocuk, hayatın yön değiştirme ihtimali üzerinde durakladı –

Babek’te geceye baktı çocuk; Babek sözün yeni yeni kaleme alındığı,
uzun gün doğumlarının yaşanmadığı, suyun sabuna hiç dokunmadığı yerdi.
baktı Babek’te çocuk, sarı’nın gözlerine yaşları doldurduğu yuvarlağa, sabahın berisinde
‘Babek’te’ dedi çocuk, ‘güneş, sarı ve çok güçlü…
ellerini kaldırıp havaya, işaretledi yuvarlağın çevresini, ‘gün’e bakan olmalı’ diye mırıldandı…

Babek daha önce böyle bir çocuk büyütmemişti içinde, fırtınalı vakitleri
yüreğine biriktiren…
Babek daha önce bu kadar düşünce coşkulu çocuk beslememişti
çoraklığında, ilk’in ilk’i…

ulu çınarların gölgesine gizlenip hayatın sarı’ya boyanışını izledi çocuk.
hislerinin derinliğini bir gün gelip Babek’ten ayrıldığında anlayacak, bükecekti her acıyı.

sonra filize duruşunu seyrettiği bu çocuğun arkasından; ağıtsız,
törensiz, bedelsiz üç damla akıtacaktı sıcak toprağına Babek
toprak açılacak… açılacak… açılacak ve bir küçük uzantı güne uyanacaktı.

çocuk, güneşe doğru başlattığı yürüyüşünü elbet bir gün tamamlayabileceğine inandı
“varacağım”dedi, “varacağım ve vardığım yerde kalacağım.”

Babek sessizlerin evlerine yer olmuştu asırlarca, herkes geldi ve gitti.
Babek hep öyle izledi, hep öyle izledi. Ve yine hep öyle izledi.

çocuk Babek’in varlığını ilk sezdiğinde eğilip bir avuç toprak aldı ayak ucundan
sıktı… sıktı… sıktı…
toprak usulca aktı parmaklarının arasından
eğildi kokladı çocuk, kulağını dayayıp fısıldadı: “Orada mısın?”
Babek şaşkın, “buradayım”dedi. Hep buradaydım…
çocuk doğrulduğunda güneş gölgesini biraz daha uzatmıştı.
“ben gideceğim”diye mırıldandı. “Aynı güneşle uyanan her sabaha veda edip.”
Babek, “hiç durma”diye fısıldadı. “Hiç durma, hemen git.”

çocuk bir adımda dağları aştı, Babek el salladı ardından
“gitmek bile içindeki huzursuzluğu atamaz yazık” dedi,
“dünyanın az geldiği yürekler durulmaz.”

çocuk, hiçbir şeysiz gecelere yelken açtı; kulağında annesinden kalma ninniler:
“uyu da beşik olsun sana dünya
sallansın bir uçtan bir uca
uyu da büyütsün seni dünya
uçursun bir uçtan bir uca”

Babek, insanların gezindiği; bir gün gelip toprağına girdiği üç başı mâmur bir yelkenliydi.
üzerinden geçen beyaz bulutlar selam verirken, insanlar hep önlerine bakardı.
alı yeşili solmuş entarilerin içinde su başında bekleşirken kadınlar,
yazmalarından oyalar düşerdi.
Babek içinde doğan, içinde büyüyen, içinde değişen, içinde biten… bu insanları
hayretle belki, izler… izler… izlerdi

çocuk başka topraklarda ayak izini bırakmaya gitmiş,
ardında kalanlar bu kayboluşun bir öyküsü olabileceğini düşünmeyi bile akıl edememişlerdi.

– fonda okkalı bir ritm… nakarat: “Babek sen hayatın bir köşesinde, yağmurla dolan obruksun.”

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Bana Sormayın N’olur; Anlatmak Çok Zor Olaca... / Nurettin Durman
Bir Ben Varım Burada Senin Hatırına / Erol Erdoğan
Değilse Şimdi Hiçbir Vakit / Fatma Çolak
Gitmeler / Özcan Ünlü
Yalnızlığımızdır / Alaeddin Özdenören
Tümünü Göster