Yakın dönem edebiyatımızda Ortadoğu ile ilgili ilk bilinçli ses, Mehmet Akif’ten yükselir. Çünkü Endülüs acısı yaşamış İslâm milletinin ana kütleden koparılacak yeni parçası bu bölgedir. Ama Akif’in çığlıkları duyulmaz olur ve Batılıların oyunlarıyla her biri bir Osmanlı eyaleti olan bu bölgelerde irili ufaklı pek çok devlet kurulur.
Edebiyatta Ortadoğu bilinciyle ilgili daha sonraları Sezai Karakoç ve onun ardından da Nuri Pakdil isimleri öne çıkar. Her ikisi de bu bölgeye ilgi duymamız, buralarla ilgili bir bilinç kuşanmamız için pek çok yazı yazdılar. Kitaplar yayımladılar. Kendilerinden sonra gelen şairle bu anlamda örneklik ve önderlik yaptılar.
Ortadoğu konusundaki duyarlı şairlerimizden birisi de Mehmet Atilla Maraş’tır. Öyle ki daha ilk kitabına “Doğudan, Batıdan, Ortadoğudan” ismini vermiştir. Urfa doğumlu olan Maraş’ın bölgeye dönük bu ilgisinin ilk bakışta coğrafi yakınlıktan geldiği söylenebilir. Ama daha önemli bir sebep şairin düşünsel kimliğidir. Bu kimliğin bir gereği olarak bu bölgeyle ilgili olarak taşıdığı bilinçtir. Şimdilerde bu ilginin Irak meselesiyle birlikte yeniden yoğunlaştığı gözlense bile yine de eski heyecanı yeni şairlerde görmek pek mümkün olmamaktadır. Bu sebeple Maraş’ın kitabını bir kez daha okunmasında fayda görüyorum.
Kitabın birinci bölümü daha çok Urfa’yla ilgilidir. “Kendime Dair Notlar” şiiriyle başlayan bu bölümde şairin çocukluğunu geçirdiği bu şehirle ilgili ayrıntılar, izlenim ve çağrışımlar yer alır. Ortadoğu ile ilgili şiirler ise ikinci bölüm oluşturur. Fakat bu bölümde de muhtemelen Ortadoğu meselesine bir girizgah olarak Bağdat şehri isim olarak, şiire girmekte gecikmez:
Çok kompartımanlı bir tren gelir Bağdat’tan
Ölüm olur geçer, sevgili olur durur
Yine “kutlu çağ” özlemiyle ilgili şu dizeleri de Ortadoğu bilincinin bir yansıması olarak görmek gerekir:
Alıp getirsin, alıp getirsin
O kutlu çağı eski destanından
İkinci bölüm tümüyle Ortadoğu duyarlığı ile yazılmış şiirlerden oluşmaktadır. Tabii Doğu’dan bahsedilecekse bunun karşısında Batı vardır. Çünkü Ortadoğu’nun problemleri Batı’nın bu bölgedeki ayrılıkçı faaliyetleriyle başlamıştır. Şair bu yüzden söze Batı haberleriyle başlar söze. Krallar ve soytarıları, şatoları, kiliseleri yani Batı’yı simgeleyen her ayrıntıyı eleştirel bir gözle sorgular.
Kralı gördüm kralı
Etrafında parendeler atan soytarıları
Bu dizelerle başlayan Tutanak 1 şiiri Tutanak 2 ve 3’le devam eder. Gladyatörler, Neron, Atina, Sokrat, Aristo, Eflatun isimlerinden hareketle sorgulama devam eder ve şair diliyle Batı’nın ruh coğrafyası ifşa edilir. Bu bölümde Ortadoğu duyarlığı ekseninde:
Ey Kudüs ey Mescid-i Aksa
denilerek sadece bir şehirden ve buradaki kutlu Mescid’den söz edilir ki bu coğrafyaya ilişkin söyleneceklerin dün olduğu gibi bugün de ana kavramlarıdır bunlar.
Doğu haberleri şiiri ise bu coğrafyaya ilişkin duyarlığın tarihsel bir perspektifte ele alındığı bir şiirdir. Şair, söze Çin’den bahsederek girer. Oradan Moğollara ve Hülagu Hana’a geçererek bu coğrafyayı talan eden bir ismi bize hatırlatır. Çünkü Hülaguların soyu bitmemiştir. Yine haçlılar da Batı’dan gelen tufanın adıdır. Ama gecenin sabahı vardır:
Bir kazan kaynamaktadır Anadolu
Boyveren Haçlılardır
Ve Eyyübi bir kılıç
Gökte kavisleri çizmektedir
Ama daha öncesi bir Endülüs acısıdır ki bütün acılardan daha derin bir yaradır Müslümanların yüreğinde…
Gitti Endülüs
Şeklindeki bu söyleyiş bu acıyı dillendirirken şair bu defa dikkatini doğduğu topraklara çevirir. Mezapotomya, Harran isimlerinin bu bölümde geçmesi bu dikkatle ilgili olsa gerektir.
Ortadoğu, kitaba asıl olarak Ortadoğu haberleri şiiriyle girer. Batı’yı, Amerika’yı bu bölgeye çeken görünüşteki sebep petroldür. Ama tıpkı Hülagu gibi bu bölgeye geldiğinde kütüphaneler yakan saldırganların asıl niyetlerini ne olduğu bu eylemleriyle daha net anlaşılır. Bu saldırganlığın asıl amacı, bir medeniyeti boğmak, yok etmektir. O yüzdendir yakıp yıkmaya kütüphanelerden, camilerden, türbelerden, müzelerden başlamaktadır. Bu saldırganlığın başka bir boyutu da bu bölgedeki Müslüman milletler bilincini yıkıp ulus devletlerin kurulmasına zemin hazırlamaktır. Bu, dün için de bugün için de böyledir ki şair bu yüzden şunları söylemekten kendini alamaz:
Kurnaz bir düşünce ışıldar karanlıkta
…………….
Bir ulus peydahlamak için
Uzun ve çatal bir yol ortasında
“Beyinleri soru kavisleri”yle dolu olan bu coğrafyanın bunalmış insanları elbet bir çıkış bulacaklardır. Şair, Çıkış başlıklı şiiriyle bu umudu verir.
Gitme dur, bekle beni
………….
Eyüp makamından İbrahim dergahından
Nemrud’un ateş yaktığı yerden
Ateşin içinden
Ve güller ülkesinden geliyorum
Bu coğrafyanın kaderini en iyi simgeleyen isimler İbrahim ve Nemrud olmalıdır. Biri, inancın diğeri, bu inanca düşman bir zihniyetin temsilcisi bu iki ismi iyi bilmek ve tanımak çağlar boyunca bu coğrafyada olup bitenleri ve olup bitecekleri temel dinamikleriyle çözmek ve anlamak için yeterlidir.
Ortadoğu meselesi bugün için de Osmanlı anlaşılmadan anlaşılabilecek bir mesele değildir. Şair, Osmanlı’ya başlıklı şiiriyle bu gerçeğe vurgu yapar.
Biliriz bir kutsal buyruk adına
Ölüme göz kırpmadan gidenleri
Ama sadece “cihat/savaş mıdır Osmanlı demek. Elbette değil? Şiirin devamında şöyle der şair:
Biliriz
Viyana bağlarında
Üzüm yerken omcaya akçe bağlayanı
Geçmiş, bugünü anlamanın en iyi yoludur. Ama geçmişe takılıp kalmak, zamanın dışında yaşamaktır. Şair, bunun farkındadır. Bu yüzden şiir imkânlarıyla yakın dönemde yaşadıklarını özetlediği Ortadoğu bölgesinin makus talihini değiştirmenin ancak bir direniş ve diriliş eylemiyle gerçekleşeceğini söyler:
Biz ki inancın ve sevdanın
Bakır yüzlü çocuklarıyız
…….
Muhammedi bir gül açar, nemrut yerler şenlenir
Bütün mesele bir İbrahim bilinci kuşanmaktadır. Toplum mühendisleri, strateji uzmanları ne derlerse desinler mesele insan, inanç ve medeniyet üçgeninde düğümlenmektedir. Bu yüzden şair, kitabının sonraki bölümlerinde ağırlıklı olarak tekrar İbrahim-Nemrud mücadelesine çevirir bakışlarını, tabii Eyyüb sabrını da birlikte anarak.
Her yanımıza sevgi kuşandık geliyoruz
Bundan sonrası artık bir umut türküsüdür şairin söyledikleri. Ama bunun için de bir kimlik muhasebesi yapmak, kim olduğumuzu, nereden gelip nereye gittiğimizi bilinçle algılamak gerekir. Şair, bu bağlamda Kutsal kitaba da vurgu yapar. Yemen, Kafkasya, Çanakkale sayfalarını açarak savaşın nasıl bir niyetle yapılması gerektiğini söyler:
Oysa ne der kitap, kutsal söz ne der
İşte o kavganın adamıyım ben.
Mehmet Atilla Maraş’ın diğer şiir kitaplarında da Ortadoğu bilinci sürekli olarak gündemde tutulmuş bir meseledir. Ama Ortadoğu kavramını bu ilk kitabına ad yaptığı için yazımızı bu kitap etrafında oluşturduk. Amacımız, bir yandan bu meseleye duyarlı bir şairin bu ilk kitabını tekrar hatırlatmak bir yandan da günümüz şiirine bu gözle bakmamız gerektiği üzerinde yeni düşünceler kapı aralamaktır
.……..
İlgilisine not:
Doğudan, batıdan, Ortadoğu’dan/şiir/M. Atilla Maraş/Dergah yayınları/1,baskı 1976/İstanbul