Zamanı Gözlerinden Yakalamak

Bilir misin ki;
Zamanın gözleri vardır.
Hesaba gelmez parıltılarla
Yukarılardan, çok yukarılardan
Yağdırır nazarlarını üstümüze;
Mavi ve yumuşak bir dokunuşla
Ürpertir bedenimizi
ve gerer ruhumuzu


Klasik edebiyatımızın ruhuna vakıf olmak için insanın şair ruhlu olması gerekir. Bu şair ruh doğulur, yaratılmaz. Klasik Türk edebiyatı metin Şerhi Profesörü olan Muhammed Nur Doğan böyle bir insan. Hazırladığı şiir kitabı “ZAMANIN GÖZLERİ VARDIR” yılların birikimiyle okuyucuyu tatlı rüyalara götürecek bir çalışma.

Kitap kapağı kum saati ve yıldızlardan oluşmakta. Eskilerin zamanı kum saati ile ölçülür­dü. Yıldızlar ise Feleğin gözleridir. Felek yani uzay daima gözleriyle bizi gözetler. Felek’ten kasıt ise uzak anlamda Yüce Yaradan’ı bize çağrıştırır. Yani Allah’ın yeryüzünde kullarının yeryüzünde daima denetlediği ve gözetlediğinin somut bir ifadesidir.

Şairimiz, klasik düşüncenin dal budak salıp ruhları keşif harekatına girişim denemesi yap­mış bu kitabında. Şiirleri “Pınar, Hisar ve Türk Edebiyatı” dergilerinde neşredilen Doğan’ın 1974 yılında “Çağa Destan” adlı şiiri gözümüze çarpıyor.

Çağ yarıldı;
Haber yansıdı şehre,
Nisan sağnağı gibi
İndi de yüreklerimize rahmet;
Yıkıldı beynimizdeki tahtları
………………
Analar, söyleyiniz;
Kaç fatihi daha saklar
Kutlu örtüleriniz,
Kutlu örtüleriniz?…

Şairimiz, medeniyetin dirilişi için mücadele etmekte. Çağın bunalımı karşısında İslâm’ın di­riltici soluğu insanlığı kurtaracaktır. Ve bunun da destanı yazılması gerekir. Bu destan, ça­ğa tarih düşürmektedir. Bugün de içinde yaşadığımız olaylar bu çağa destan yazmamı­zı elzem kılıyor. Geçenlerde Çağlayan’da yapılan mitingde bir şairimiz gözü yaşlı bir şekilde Ömer’i haykırıyordu. Ömerler içimizde ve Fatihler de içimizdedir. Yeter ki düşünce­lerin bereketli yağmurlarında dışa vuralım içimizi, Nisan yağmurlarından sonra tohum gi­bi patlayalım, sonra Hızır armağanı sularda yıkanalım. Sabah aydınlığında bir nesimî rüz­gar yüzümüzü okşasın. O zaman yüreğimiz Ömerleşir, o zaman yüreğimiz Fatihleşir ve o zaman çıkar dağ çiçekleri oluruz.

Kitapta şiirler dört ana bölümde toplanmıştır. Divan Tadında, Hecenin Bahçesinde, Rubailer, Ser­best Duygular
Şair, şiirdeki asıl gücü Divan tadında Bölümünde gösterir;

Bu gökler sana yeter, geriye dönme bülbül,
Bir gülün cilvesine aldanıp inme bülbül!

Sonsuzluk gülşeninde kanat çırp; hür serâzad
Vurulup bir goncaya; dalına konma bülbül

Bu feryadın; inan ki, o gülşene yakışır;
Ufkun kızıllığında muttasıl yanma bülbül!


Geleneğin izleri çok keskin bu şiirde. Dahası, izden değil, neredeyse bir ayniyetten bile söz edile­bilir. Yine gül ve bülbül yine hüzün ve yine aşk… Geleneğimizde yer aldığı yorumuyla dimağla­rımıza serpiliyor. Fakat bu klasik sahadaki şahlanışı onun Hecenin Bahçesinde bölümünde sönük bir lambaya dönüşüyor şiirsel güç. Atını dizginleyemiyor. Klasik bir Necip Fazıl denemesi gözü­müze çarpıyor. Destansı bir hava hakim oluyor bu şiirlerine;

Durdurun şu çarkları, bitsin bu kör istismar,
Tarihe söyleyecek daha çok sözümüz var

Bu iğrenç esaretin kurbanı yığın yığın;
Şu sırıtan cinayet,sırtında insanlığın


Şairimizin şiir psikolojisi de şiirden şiire değişiyor. Mesela klasik tarzdaki munis söyleyiş. Hece ve Serbest Duygularda meydan okuyuş rastlıyoruz. Poetika şiirinde

Ben şairim;
Elimde Musa’nın asası kalemim var…
Kelimeler, cümleler bükülür önümde Denizler gibi…
Kalemim bir dokunuşla
Bengisu pınarları fışkırır ak sayfalarda


Eski hayatlara özlem duyan bir iç okuyuşa sahip. Akıncılar kılıç sallarlar. Şimdi akıncılarımız yok, akınlarımız da yok. Geriye bir kalem ve bir mürekkebimiz var. Yüreğimiz ve beynimiz cenk etmekte. Kalemin sihirli hallerine güveniliyor. Şiiri kırbaçlamak lazım gelir, kelimeler ve cümleler de… Burada illeri bir düşünce de olsa Nef’ice bir söyleyiş gözümüze çarpıyor.

Hasılı Muhammed Nur Doğan, inancını edebiyatla sanatla paylaşma çabasındadır. Adn cennetini müjdelemeye çalışan bir şiir mesajı var. İçine düştüğümüz açmazları açama peşinde tarihe sığını­yor. Ve tarihten aldığı güç ile konuşuyor şiirlerinde. Zafere Bir Şafak Kala şiirinde her şeyi özetli­yor aslında:

Kavga yine aynı kavga ağam!
Bir toplanış, bir toplanış, kum gibi…
Kılıcımız Hudeybiye sularında içmiş,
Kaslarımız Akabe pınarlarından…
Çetin olacak ifritle uğraşımız


Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Zamanı Gözlerinden Yakalamak / Eyyüp Azlal
Yok Oluşun Cazibesinde Yaşamı Düşünmek / Necmettin Evci
Yirmi Beş Issız Gece-2 / Mazlum Civan
Yalnızlık Büyütüyor Seni Diyecektim / Nurettin Durman
Yakındır / Alâaddin Soykan
Tümünü Göster