Eski edebiyatımız dinî temele dayanır ve ilk kaynağı da İslâmî ilimlerin tümünde olduğu gibi Kur’an-ı Kerim’dir. Hiç kuşkusuz şiir, bu edebiyatımız içerisinde önemli bir yere sahiptir. Şairlerimiz anlatmak istedikleri hemen her şeyi çeşitli nazım şekilleriyle kaleme almışlardır. Kasidelerle tevhid, münacat ve naatlar yazdıkları gibi din ve devlet büyüklerine de methiyeler meydana getirmişlerdir. Aslen bir aşk şiiri formu olan gazel ile zamanla felsefî ve mizahî konuları da ele almışlardır. Mesnevî nazım şekliyle dinî ve dünyevî hemen her konuda kalem oynatmışlardır. Öyle ki bazen Arapça veya Farsça bir sözlüğün bazense bir dil bilgisi kitabının bile manzum olarak yazıldığını görmekteyiz.
Her ne kadar Eski edebiyatımızla ilgili olarak “dinî” ve “lâ-dinî” gibi tasniflere rastlasak da dinin yaşanan hayatın bir parçası olduğunu düşündüğümüzde “la-dinî” nitelemesinin çok da ayaklarının yere basmadığını görürüz. Belki bu tasnifle kastedileni, içeriğin tamamen dinî bir konu olup olması şeklinde anlamamız gerekir ki burada da yine “lâ-dinîlik” tasnifi yerli yerine oturmaz.
İçeriğinin tamamen dinî olmasını göz önünde bulundurarak edebiyatımızdaki bir dinî-edebî nazım türlerinden bahsedebiliriz. Bu tasnifi kullandığımızda da üç ana başlık karşımıza çıkar: Allah’la ilgili nazım türleri, Hz. Peygamber’le ilgili nazım türleri ve dinî-ahlaki diğer nazım türleri.
Allah’la ilgili dinî ve edebî nazım türlerinden ilki Esmâ-ı Hüsnâ ya da Arapça söyleyişle Esmâü’l-Hüsnâlar’dır. En güzel isimler anlamına gelen bu isim tamlaması Allah’ın Güzel İsimleri anlamıyla edebiyatımızda bir tür olarak kabul edilmiştir.
Esmâü’l-Hüsna ifadesi, Kur’an-ı Kerim’de dört ayrı surede yer alan birer ayette geçmektedir. Bunlardan ilki Araf suresinde yer almaktadır. Bu ayette Allah’ın güzel isimleriyle dua edilmesinin gereği belirtilmektedir.
“En güzel isimler Allah’ındır. O’na o isimlerle dua edin. O’nun isimleri konusunda eğriliğe sapanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını göreceklerdir.”(Araf 7/180).
Diğer ayetlerde de en güzel isimlerin sadece Allah’a ait olduğu vurgulanmaktadır.
“De ki: Gerek Allah deyin, gerek Rahmân deyin, hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O’nundur.”(İsra 17/110)
“Allah’tan başka Tanrı yoktur, en güzel isimler O’nundur.” (Tâhâ 20/8)
“O, var eden, güzel yaratan, yarattıklarına şekil veren, en güzel adlar kendisinin olan Allah’tır.”(Haşr 59/24)
Bu ayetlerde Allah’a ait güzel isimlerin sayısının kaç tane olduğuyla ilgili bir ibareye yer verilmemiştir. Bu isimlerin sayısı ve neler olduğuyla ilgili bilgiler hadislerde yer almaktadır. Kütüb-i Sitte olarak bilinen altı hadis kitabından Buharî, Müslim, Tirmizî ve İbn-i Mâce’nin çeşitli bölümlerinde birbirine yakın ifadelerle yer alan bir hadiste “Allah’ın doksan dokuz – yüzden bir eksik – ismi vardır. Bu isimleri kim sayarsa (veya ezberlese) cennete girer” ifadelerinden sonra Tirmizî ve İbn-i Mâce’de bu 99 isme yer verilmiştir (Tirmizî, Sünen, “Daavât”, V, 192; İbn-i Mâce, Sünen, “Duâ”, 10).
Edebiyatımızda Esmâ-ı Hüsnâlar’ın oluşumunda hiç kuşkusuz bu hadisin büyük bir etkisi vardır. Edebiyatımızdaki dinî edebî türlerin birçoğunda da olduğu gibi bu hadisteki cennete girme müjdesinden dolayı Arap, Fars ve Türk birçok müellif ve şair bu türde eserler kaleme almışlardır.
Konuyla ilgili merhum hocam Prof. Dr. H. İbrahim Şener (ö. 2006) tarafından bir doktora tezi hazırlanmıştır (Türk Edebiyatı’nda Manzum Esmâü’l-Hüsnâlar, İzmir 1985). Bu alandaki ilk ve tek olan araştırmada Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında mensur ve manzum olarak hazırlanan Esmâü’l-Hüsnâlar hakkında detaylı bilgiler verilmektedir.
Hadislerde sayılan Allah’ın Güzel İsimleri’nden her birinin farklı anlamları vardır. Birer Esmâ-ı Hüsna şerhleri olan ve bu türde verilen mensur eserlerde isimlerin anlamları detaylı olarak verilmektedir. Bu tür eserlerde, Esmâ-ı Hüsnâ Havâssı olarak da nitelenen, hangi ismin hangi bir faydaya yönelik olduğu belirtilen özelliklerinden bahsedilmektedir. Müslümanların herhangi bir isteklerini Allah’a arzedip dua ederlerken bu isteklerini karşılayan isim ile dua etmeleri tavsiye olunmaktadır. Bu eserlerin bazılarında duadaki beklentinin karşılığı olan Allah’ın İsmi’nin günde kaç kez okunacağı belirtilirken bazılarında da hangi vakitte okunması gerektiğine işaret edilmektedir.
Örneğin; bol rızık isteğinde bulunan bir Müslüman’ın günde 308 defa er-Rezzâk ismini, çocuğu olmayan birinin de yedi gün oruç tutup iftar vaktinde yirmi bir kez el-Musavvir ismini okuması tavsiye edilmektedir. Vakit ve sayılar ile farklılıklar olsa da bu türdeki hemen her eserde ilgili ismin hangi maksat ve isteğe yönelik olduğu mutlaka ifade edilir.
Tasavvuf ve tarikatlarda Esmâ-ı Hüsnâ zikrine çok önem verildiği gibi, hangi ismin hangi durumda okunacağı meselesi halk arasında da oldukça yaygındır. Dert ve sıkıntılardan kurtulmak, eşler arasında sevginin meydana gelmesi, çocuk, makam, rütbe, zenginlik sahibi olmak ve benzeri birçok konuda insanların birçoğu bu isimlerle Allah’a yakarmaktadırlar. Aslında bir sihir ve büyü kitabı olmakla birlikte içerisinde Esmâ-ı Hüsnâ Havâssı’nın da yer aldığı Seyyid Süleyman Hüseynî’nin Kenzü’l-Havâss isimli eseri bundan dolayı halk arasında yaygın olarak okunan kitaplardan birisidir.
Esmâ-ı Hüsnâ ile ilgili en çok eser verilen dil Arapçadır. Bunu sırasıyla Türkçe ve Farsça izler. Ayrıca İngilizce olarak yazılan biri manzum diğeri mensur iki eser vardır.
Arapçada, bu konuda çoğunluğu mensur olmak üzere seksen küsur eser verilmiştir. Bunlardan manzum olanların sayısı sekizdir.
Türkçe kaleme alınan Esmâ-ı Hüsna sayısı elliye yakındır ve bu eserlerden on dokuz tanesi manzumdur.
Farsça olarak da mensur ve manzum Esmâ-i Hüsnâ’lar yazılmıştır. Ancak, Arapça ve Türkçe mensur ve manzum Esmâ-i Hüsnâ’lar, oldukça hacimli ve muhtevalı olmalarına mukabil, Farsça yazılanlar kısa ve hacimsiz ve daha çok manzum olarak yazılmışlardır. Mensur ve manzum olmak üzere Farsça altı eser bulunmaktadır.
Her üç dilde manzum olarak yazılmış otuza yakın Esmâ-ı Hüsna’nın üçte ikisi Türkçedir. Bu da Türk edebiyatında bu türe gösterilen ilgi açısından dikkate değer bir noktadır. Her ne kadar sayı belirtsek de yapılacak yeni araştırmalarla bu türdeki eser sayısının artacağına kuşku yoktur.
Arapça olan mensur eserlerden Gazâlî’nin (ö. 1111), Maksadu’l-Esnâ fî Şerhi Esmâillâhi’l-Hüsnâ’sı, Beyzâvî’nin (ö. 1286), Müntehe’l-Münâ fî Şerhi Esmâillâhi’l-Hüsnâ’sı, Fahreddîn Râzî’nin (ö. 1209), Levâmiu’l-Beyyinât Şerhu Esmâillâhi Teâlâ ve’s-Sıfât’ı ilk akla gelenlerdir.
Farsça eserlerden Abdurrahman Câmî’nin (ö. 1492) Risâle-i Muammâ-yı Nefîse’si ile Lamiî Çelebi tarafından Türkçeye tercüme edilen Mîr Hüseyin eş-Şirâzî’nin (ö. 1499) Şerhu’l-Esmâi’l-Hüsnâ’sı en çok bilinenlerdir.
Şeyhoğlu Mustafa (ö. 1401), Îsâ Saruhânî (ö. 1559), Ahmed Şâkir Paşa (ö. 1818), İbrahim Cûdî (ö. 1926), Bıçakcızâde İsmail Hakkı (ö.1933) Türkçe manzum Esmâ-ı Hüsnâ kaleme alan şairlerden bir kaçıdır.
Bu edebî türde, özellikle manzum olarak günümüzde kaleme alınan bir esere tesadüf edilmemektedir. Bu türe yeni bir eser kazandırmak için tarafımızdan oluşturulan ve yayına hazır olan Manzum Esmâ-ı Hüsnâ belki de son yarım asırda kaleme alınan ilk eserdir. İkişer mısra ile sadece Allah’ın Güzel İsimleri’nin anlamını vermeye çalıştığımız bu eser, türün diğer örneklerinden farklıdır. Üstat şairlerimizin yazdığı eserlerde şerh esas alınmış, ilgili ismin anlamı üzerinde durulmamıştır.
Son olarak Nahifî ve Ahmed Şakir Paşa’nın Esmâ-ı Hüsnâ’sında yer alan es-Selâm ve el-Hâlık isminin şerhi ile bizim yaptığımız manzum Esmâ-ı Hüsnâ’dan birer örnek vererek yazımızı sonlandıralım.
es-Selâm
Kim ki bir derd ile ola bîmâr
Bunun ile olur ana tîmâr
Ger yüz on bir kez okusa anı
Bula sıhhat-i safâ ile cânı (Nahîfî)
el-Hâlık
Oldı el-Hâlık ism-i Hayy-i Kadîr
Cümle eşyâyı eyleyüp takdîr
Halkı min gayr-i asl eder îcâd
Dahî min asl ol kılur âbâd
Cevf-i şebde anı eden tezkâr
Kalb ü vechinde berk urur envâr (A. Şakir Paşa)
el-Kuddûs
Yâ Kuddûs
Düşünce taslağı her nitelikten
Histen ve hayalden ötelerdesin (A. Yıldız)