Klâsik edebiyatımızın şaheserlerinden olup, dünya çapında hâlâ lâyık olduğu tahtına oturtulmamış olduğu hiç de mübalağa sayılmayacak olan Hüsn ü Aşk, diğer bütün şaheserleri andıran özelliklerinin yanı sıra; farklı ve özgün yanlarıyla da dikkati çeker.
Sözgelimi, klâsik Leylâ-Mecnun hikâyesi gibi başlar ama farklı biter. Mecnun’u çağrıştıran kahramanımız “Aşk”ın çile çektiği mekânlardan biri de kavurucu sıcak bir çöl değil “Deşt-i Şitâ” yani “Kış Çölü”dür.
Şeyh Galib ateşle oynayan, onu şekilden şekle sokan, halden hale dönüştüren söz sanatının namlı bir eridir. 2042 beyitlik Hüsn- ü Aşk’ın neredeyse her beş-altı beytinden birinde ateş ve alevi doğrudan aynı kelimeleri kullanarak ya da ima, teşbih veya telmih yoluyla okuruna bıkkınlık vermeden, söz sanatı şiirin o kendine has tekrarcılığıyla –ama asla tekdüzeliğe düşmeden – söz mücevherleriyle işler durur. Hüsn-ü Aşk’ı okurken bu ateş ve alev diyarında onunla gezinen okuyucuyu hikâyenin ortalarına gelindiğinde bir sürpriz daha beklemektedir; Deşt-i Şitâ yani Kış Çölü.
Dünya Edebiyat Klâsiklerinde böyle bir mevsim tasviri -hele kış tasviri-yapan olmuş mudur, var mıdır? Cevabını birlikte araştıralım.
İşte tarafımızdan yapılan “Hüsn ü Aşk- Manzum Yorum”dan ilgili bölüm:
Gece Ve Kışın Şiddeti Hakkında
1326 Uzun bir kış gecesi belâ geldi ansızın
Kapkaranlık bir çölde gittiler durmaksızın
1327 Öyle bir çöldü ki Allah saklasın
Bırak her an cinler cirit oynasın
1328 Bir kar yağardı, bir karanlık
Korku ve keder üst üste anlık
1329 Karanlıkla kar karşılaşınca
Zulmet-nur girdi aynı kalıba
1330 Buz gibi soğuktan mehtap da dondu kaldı
Gökten şebnem değil civa damlası yağdı
1331 Gece karanlığı beyaz ceylâna döndü
Sahra siyah misk beyaz kâfurla doldu
1332 Karanlığın içindeki kar tabakası
Gözbebeği içinde ağ tabakası
1333 Gökyüzü kadehi çatlayıp buzdan
Düştü yere parça parça durmadan
1334 Bak şu feleğe şu günahkâra
Ayna taşır durur Zengibar’a
1335 Karakış ile kar bir araya gelince
Sırıttı dişleri gece zencisinin de
1336 Ay nalı ile birlikte binlerce mıhı
Kaybetti kış kasvetinden uzay nalbandı
1337 Geceleri ışıyan yıldızlar gibi
Talihi de sevinçten yanıp sönerdi
1338 Aslan burcu gibi oldu yollar meydanlar
Her köşede boy gösterdi pamuk aslanlar
1339 Tutulmuş alevin dili soğuktan
Kesik kesik çıkar ettiği figan
1340 Serseri kıvılcımlar soğuktan donmuş
Mücevherler içinde ateşler kalmış
1341 Hamamın çatlayıp soğuktan camı
Elmasa dönüşmüş kubbesi damı
1342 Dağ suları kanat takıp olmuş kar
Süzülerek iner dağlara tekrar
1343 Kaçmak istedi gümüş kanal sahradan
Dondu daha Sütlüce’ye varmadan
1344 Beş kardeşin birlikte kanları dondu
Avuç içleri mercan dallara döndü
1345 Dehşet içinde kaldı kar altındaki dünya
Kocaman bir dağ oldu neredeyse kasırga
1346 Tek kuş bile kalmadı havada uçup duran
Tek tük ateş parçası arada bir uçuşan
1347 Yakutları andıran al şarap köpükleri
Bir an olsun ateşin heybetinden ürkmedi
1348 Ateşlerin içinde tatlı sular oluştu
Kar tipisi ve duman aynı tabyaya koştu
1349 Avlayıvermek için tüm balıkları baştan
Balık yemi bağlandı oltalara ateşten
1350 Süsledi boydan boya tüm şehri kış sultanı
Gümüş rengi ney gibi her saçak ağızlığı
1351 Çatılardan uzanan billûr buz parçaları
Mırıldanıp dururlar hep şikâyet lâfları
1352 Güneş tapınağı çökerdi hemen
Destek gelmeseydi buzul direkten
1353 Masmavi gök kubbe yere ağardı
Bereket ki buzdan sütunlar vardı
1354 Yolu dönüp düştükçe ırmaklara ayazın
Yemi olur balıklar acıkmış ceylânların
1355 Tazının ağzından çıkan dumanı
Tavşan da zanneder baba ocağı
1356 “Aman ayağım kayar” diye korkup periler
Havuzun kıyısına dahi gelemediler
1357 Cemrenin ayağı kaydı da kazara
Yoksa düşmeyecekti ta Hazirana
1358 Meşrebi neyse halkın hepsi çıktı açığa
Donuvermiş dudaklar benzer buzlu çatıya
1359 Buz sarkan ağızların fısıltı sohbetleri
Elmaslardan oluşmuş çılgınlıklar zinciri
1360 Fanusların içinde parlak mum alevleri
Mercan dalları gibi deniz dibinde gizli
1361 Gökyüzü kartalını hapis görüp kümeste
Rahat bir nefes aldı üveyikler kafeste
1362 Tek mahrum kalmasınlar yem toplamaktan diye
Kıvılcım dökerlerdi çocuklar serçelere
1363 Merih’in elleri dondu da kıştan
Hançeri düşürdü yukarı baştan
1364 Aslan burcu kardan aslana döndü
Ülker yıldızları dişleri oldu
1365 Geceyi aydınlatan yıldızlar gibi
Talihi de sevinçten yanıp sönerdi
1366 Akan gözyaşları buzlar bağladığında
Ölümü dört gözle arar durur insan da
1367 Soğuk gönülleri ısınsın diye
Dost-düşman koyulmuş sıcak sohbete
1368 Barut ateşine can atar ahu
Çil kuşuna caziptir ağızotu
1369 Zahit de ayyaş da bir oldu orda
Kor ateş buz oldu çünkü soğukta
1370 Tuhaftır düşüncelerin yolu da dondu
Şiirler ite kalka gönle geliyordu
1371 Teker teker tüm usta şairler susmuş
Mana meyhanesinde coşku kalmamış
1372 Galip bu sahada sen bir numarasın
Düşünce aleviyle oynamaktasın