Eskiler böyle dermiş: “Kar, kârdır.”
Evet hem de öyle. Toprağa, suya, dağa-taşa kâr.
Ağaca, çiçeğe, börtü-böceğe, kurda-kuşa.
İnsana, çocuklara, şâirlere, yazarlara, çizerlere.
Yeryüzü ihrama girer tavaf için.
Toprak uyur, dinlenir.
Su, kendi soyundan gelen yüzü ak misafirle şenlenir.
Dağın, taşın ağrılarını alır kar.
Ağaçlar kamufle eder kendini soğuğa karşı.
Börtü-böcek mışıl mışıl uyur kar musikisiyle.
Kurt, kuş ayaklarının izini görüp sevinir onunla.
İnsanlar, evet insanlara bir rahmettir, duadır, şifadır.
Melek öpücüğüdür çocuklariçin.
Kardanadam ise gönüllerinin insana bürünmüş şekli.
Dedik ya; şairlere, yazarlara, çizerlere ilham kaynağı.
Yazdırır da yazdırır kelimeler, cümleler…
Çizdirir de çizdirir pak motifleri, desenleri, resimleri.
“Erzurum’dan bir tutam kar gönderecektim de İstanbul üşümesin diye vazgeçtim ”latifesini yapan ehl-i kaleme, şairin “Kar Gönder” şiiriyle verdiği cevapla nihayete erdirelim yazımızı.
“Kardan bir tutam alsan ve kınalansa elin
Kar sussa ve konuşan damlayan elin olsa
Buzlanan acıları yıkasan ve göndersen
Al duvağa bürünen şiirin gelin olsa
Bir gece seğirmesi kırsalında ayazın
Kelimeler koparıp uçursa aşiyandan
İstanbul üşümesin temenni ve niyazın
Yol yazısına azık, emeğin terin olsa
Kar gönder bulutları sarmadan yalnızlıklar
Kar gönder, kar adası közlenmiş harfler yurdu
Kar gönder naftaline bürünmeden yazlıklar
Gökten bir elma düşse ve öykülerin olsa”
Dergiyi okumaya başlayalım mı?
De haydi.
Bismillah…