Nereden gerek duyuldu bilmem ama filmin adı İngilizce olunca bende de doğal olarak yazının başlığını İngilizce koyma hissi uyandı. Ama endişelenmeyin, yazıya kendi güzel dilimizle devam edeceğim. Büyük bir merakla beklenen The İmam filmi, nihayet gösterime girdi ve deyim yerindeyse adeta eleştiri bombardımanına tutuldu. Ama tüm bu ayrıntılara geçmeden evvel, klasik üslupla, hemen filmin künyesini size aktaralım: Yönetmen; “Gülün Bittiği Yer”den 6 yıl sonra tekrar setlere dönen İsmail Güneş / Senaryo; yönetmen İsmail Güneş’in vazgeçemediği bir isim, Ömer Lütfi Mete/ Başrol oyuncusu; dinî müzik yapan piyasanın çok yakından tanıdığı bir isim, Eşref Ziya Terzi / Diğer kadrolarda ise; Ahmet Yenilmez, Emin Gürsoy, Burak Yenilmez, Turgay Tanülkü, Aslıhan Güner / Filmin Türü:Drama /Yapımcı Firma: Coloni Film. The imam’ın senaryosu, önce Engin Noyan’a ısmarlandı. Fakat sonra ya anlaşamadılar ya da yönetmen İsmail Güneş olunca senarist olarak Ömer Lütfi Mete’yle çalışılmaya başlandı. Bu sıralarda “İmam” karakterinin uzun saçlı ve motosikletli olacağını bana söylediklerinde, aslında olumlu karşılamıştım. Çünkü günümüzün hayat tarzına tam manasıyla uyan, günümüz gençleri gibi giyinen modern birinin hayatını aktaracaklar diye düşünmüştüm. Film gösterime girdi ve maalesef beklediğimin tam tersi bir karakter çıktı karşıma. Malatya’nın Darende ilçesindeki Başdirek Köyü’nde çekilen filmde, imam Hatip Lisesi mezunu olduğunu saklayan hız ve motosiklet sevdalısı Emre’nin bir köyde imamlık yapması konu ediliyor. İmam hatip kökenli bilgisayar mühendisi Emrullah Hacıoğlu (Eşref Ziya Terzi), liseyi bitirdikten sonra Boğaziçi Üniversitesi’nin en gözde bölümlerinden birinde, bilgisayar mühendisliğinde eğitimine devam eder. Bunun üstüne mastırını da İngiltere’de yaparak kariyeri için altyapıyı hazırlar. Okul arkadaşı Mert (Mehmet Ali Tuncer) ile ortak bir yazılım firması kurarak başarılı işler yapmaya başlarlar. Ancak Emrullah, ait olduğu kimliği yani imam hatipli olduğunu saklama çabası içindedir. İşe soyadını değiştirerek başlar. Emre isminin yanına “Bayka- ra” soyadını alan genç adam, uzun saçları ve tutkun olduğu Harley Davidson motosikleti ile etrafına bambaşka bir kimlik sunmaktadır. Bir gün, liseden arkadaşı imam Mehmet (Emin Gürsoy) ziyaretine gelir. Kanser hastası olduğunu söyleyerek Emre’den kendi yerine köyde imamlık yapmasını ister. Arkadaşının son arzusunu kıramayan Emre, motoruyla yola çıkar. Uzun saçlı, motosiklet kullanan farklı bir imam… Dizüstü bilgisayarı ile çocuklara Kur’an-ı Kerim öğretir, motosikletine bindirir. Köye gelen gelenekselin dışında imamla köylü arasında alışılmadık bir ilişki yaşanmaktadır. Tüm bu yaşadıklarıyla Emre farklı bir içsel yolculuğa çıkar. Televizyon kanallarındaki röportajlarında filmin, “Bir imam hatip kökenli bilgisayar mühendisinin kimlik bunalımım” konu edindiğini söyleyen yönetmeni İsmail Güneş, Türkiye’de 2 milyon imam hatip kökenli insan bulunduğu için gişe başarısı konusunda bir endişesi olmadığını belirtiyor. Belki haklıdır, ama bu 2 milyonluk potansiyel hayal kırıklığına uğrayan bir potansiyel oldu. Filmin yönetmeni, toplumun her kesiminin çeşitli dönemlerde saklanma ihtiyacı hissettiğini söylüyor. Bir dönem kimliklerini gizleyen imam hatiplilerin, şimdiki mevcut ortamda saklanma ihtiyacı duymadıklarını düşünen yönetmen, “Olumsuzluğu yanında imam hatipli olmanın rantını yiyenler de var. Bu konuda namuslu olduğumuzu söylemiyoruz. Ancak etik davranmaya dikkat ediyoruz.” diyor, aslında yönetmen İsmail Güneş, Emre’nin yaşadıklarına yabancı olmayan biri olduğunu söylüyor. “Sinema dünyasında var olmak için kendimi sakladım. Bu nedenle şarap bardağında vişne suyu içmek zorunda kaldım.” diyen Güneş, bu baskıyı toplumun farklı kesimlerinin dönem dönem yaşamak zorunda kaldığından bahsediyor. Belki bu doğrudur, elbette bazı dönemlerde insanlar kimliklerinden dolayı maddî manevî hırpalandılar, kendilerini saklamak zorunda kaldılar. Filmde de bunu vermeye çalışmak kuşkusuz yerinde bir seçim idi. Ancak seyirci, en azından finalde bu durumun bir sonuca vardırılmasını bekliyordu. Yönetmen, filmin sadece imam hatip mezunlarının yaşadığı dramı anlatmadığını, farklı düşünceleri sebebiyle kimliklerini saklamak zorunda kalan herkesin filmde kendinden bir şey bulacağını söylüyor ve ekliyor: “The İmam, bir ayna olacak ve izleyen kendini görecek.” Ama ne yazık ki aynanın ne kadar net olduğu tartışılır. Konuya “dil” mevzuundan girmiş idik. Tekrar aynı mevzuya dönersek, filmin esef verici yanı ortaya çıkıyor. Bu da maalesef filmin, hedef kitlesiyle aynı dili konuşamıyor olması. Yıllar sonra İsmail Güneş hakkında böyle bir yazı yazacağım aklıma gelmezdi ama dost acı söylermiş. Tabii bizi dost olarak kabul ederse elbette. Sanırım şimdi siz de çözdünüz, filmin isminin neden “The İmam” olduğunu, daha film başlamadan yani henüz başlık aşamasındayken mesajı vermişler: Kendine yabancılaşan bir insanı en iyi yabancı bir isimle anlatabilirlerdi herhalde. |
Bu Sayının Diğer Yazıları
Çizgi-14 / Behice Kolçak ŞarkWhat is The İmam? / Gülşah Nezaket Maraşlı
Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -18 / Şiraze
Dost İlinden Gelen Ses / Kadriye Yılmaz
Japonya, Japonca ve Japon Şiirine Dair / Muhittin Fırıncı
Tümünü Göster
Gün Aşırı
- İlk Adım
25 Nis 2018
Allah’ın adıyla Şairin anlamlı beytiyle giriş yapmak istiyoruz: “Erişir menzili Devamını Oku…
Cuma Akşamı
- Bana Sevdamı Geri Ver
25 Nis 2018
Kim, neyi kaybettiyse onu arıyor. Kıymet arz eden ve kendi Devamını Oku…