I.Doğu’da Batılı bir ülke Japonya Japonya bizler için hep uzaklarda, sevimli, küçük, çekik gözlü, çalışkan insanların ülkesidir. Aynı hislere Japonya’nın komşuları olan diğer milletler (II. Dünya Savaşı’nda Japonya’nın neredeyse tüm komşu devletleri işgal etmesi sebebiyle) sahip olmasa da, Japonya’nın I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ya, Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’nın sonunda Japonya’ya, sembolik de olsa savaş ilan etmesi bu tabloyu değiştirmez. II. Dünya Savaşı sonrasında (Japonya’yı Sovyet Rusya’sına kaptırmak istemeyen) Amerika ve Batı’nın himayesinde bir sanayi ve teknoloji ülkesine dönüşen Japonya, bugünlerde ülkemizde üstün teknoloji ürünleri, elektronik cihazları, “İnsanımsı” robotlar gibi ürünleriyle tanınsalar da Japonya deyince, insanımızın zihnine kıyafetleriyle otantik bir mekanda çay servisi yapan Japon kadınlardan pek öte bir şey gelmez. Bir de buna, son yıllarda büyük şehirlerin kaburüstü semtlerinde açılan Suşi lokantalarını eklemeliyiz. Bizden çok uzaklarda da olsa Çin, Hint medeniyetlerine, tarihî dönemlerine (kültür tarihi açısından) dair az çok hepimiz bir şeyler biliriz. Aynı şeyi Japonya için söyleyebilir miyiz? Diğer bir ifadeyle bir Japon medeniyetinden bahsedebilir miyiz? Bu sorunun cevabını “İdealocya Örgüsü” isimli eserinde üstad Necip Fazıl Kısakürek veriyor; üstad Büyük Doğu’yu oluşturan kadim milletler olarak, Çin, Hint, Fars, Arap ve Türklerden bahseder. Japonların tarih boyunca Batı’yı taklit etmekten pek öteye geçemediğini bu yönüyle Doğu’ya hiçbir katkı sağlamadığını ileri sürer. Japon tarihi bunu ispatlar niteliktedir. Bunu Japonya’da, Japon kültüründe; mimarisinde, resminde, müziğinde, edebiyatında görmek mümkündür. Bunlarla ilgili birçok örnek aktarılabilir. Burada vurgulanmak istenen Japon kültüründeki aşırı derecedeki Batı etkisidir. Yoksa Japonların kültürel anlamda hiçbir şey üretmediği iddası büyük insafsızlık olur. Bununla birlikte bugün bile Japonya’nın Japonlar tarafından doğunun “Western”; Batılı bir milleti olarak tanımladığını unutmamak gerekir. II. Ural – Altay Dil Ailesi ve Japonca… İstanbul’da bulunan Japon Konsolosluğu’nun bir gazeteye verdiği ilanda, konsolosluğun Japonca kursu düzenlediğinden bahsediliyordu. Burada dikkati çeken Japonca’nın latin harfleriyle öğretilecek olduğunun söylenmesiydi. İsteyene, daha sonra iki aylık kursla Japon alfabesi de öğretilecekti. Öğretimi kolaylaştırmak için ilginç bir yöntem! Bugün Japonya’da iş dünyasında, paranın kullanıldığı her alanda, ingilizce’nin kullanıldığını düşünürsek, bu hiç de şaşılacak bir gelişme değil. Japonlar neden acaba, Türkler gibi tamamen Latin alfabesine geçmiyorlar? Dil ailelerini incelerken Japonca’nın; Türkçe’nin de dahil olduğu Ural-Altay dil ailesinin bir üyesinin olduğunu, diğer bir ifadeyle, bu dil grubu içinde tasnif edildiğini öğrenince garipsemiştik bu durumu. Biraz derinlemesine bilgi edinince, bu tasniflemenin kesinleşmiş bir hüküm, yargı olmadığını öğrendik. Japonca’nın Ural-Altay dil grubuna ait olduğu, günümüzde bile tartışma konusudur. Bununla ilgili dünyada bir çok dil bilimci tarafından çeşitli eserler yayınlanmıştır. Hatta Türkçe’de de Japonca’nın Ural-Altay dil ailesine ait olduğunu kanıtlamaya çalışan Talat Tekin tarafından kaleme alınmış “Japonca ve Altay Dilleri” isimli bir eser de mevcuttur. Bu yönüyle Japonca’nın Ural-Altay dil ailesinin ciddiyeti tartışmalı, asil olmayan bir üyesi gibi gözükse de, aslında Ural-Altay dil grubunun da gerçek bir aile olup olmadığı tartışma konusudur. Dilleri tasniflemeye çalışan dil bilimciler; dillerdeki genel özellikleri, ortak noktaları belirledikten sonra tasniflerini yapmışlar. Hint-Avrupa dil grubu, Hami-Sâmi dilleri, Çin-Tibet dilleri gibi. Bütün bu tasniflemeler soncunda bazı yönleriyle benzer olan ama diğer dil ailelerini oluşturan özellikler gibi, tam bir bütünlük, birlik oluşturamayan bu dil grubunu Ural-Altay dil ailesi altında tasnif etmişler. Çok fazla detaya inmiş olacağız ama Ural-Altay dil ailesinin altında toplanan dillerin (Fince-Macarca, Türkçe, Moğolca, Japonca…) başlıca benzerlik noktalarını aktarmadan geçemeyeceğiz. 1. Ses uyumu ortaktır. 2. Sözcük cinsiyeti söz konusu değildir. 3. Artıkel yoktur. 4. Çekim ve sözcük türetme eklerle yapılır. 5. İsim çekiminde özne, yüklemden önce gelir. 6. Söz diziminde özne, yüklemden önce gelir. 7. Sayı sıfatlarından sonra gelen isimler tekildir. 8. Ünlüler ve fiil biçimleri zengindir. 9. Edatlar sözcüklerden önce değil sonra gelir. 10. Ayrı bir sözcük eki vardır. Bütün bu benzerliklere rağmen kimi dilciler yukarıda sıralanan benzerliklerin Ural-Altay dillerini akraba saymaya yetmeyeceğini, bu benzerliklerin bir bölümünün diğer dillerde de bulunduğu görüşündedir. Aslında elimizde bu gruptaki dillerin kökeni sayılan “Ana Ural Dili” ve “Ana Altay Dili” hakkında en küçük bir bilgi yoktur. Bu sebeple akrabalık konusuna karşı çıkan dilciler bile aynı terimleri kullanmaktadır. Japonca ise bu müphem ailenin en ayrık üyesidir. III. Geleneksel Japon Şiirine Dair… Türkiye’de Japon şiiri denilince; şiirle, dünya şiiriyle ilgilenenlerin aklına ilk olarak Haiku (Hayku da deniliyor) gelecektir ve buna bağlı olarak Orhan Veli’nin Haiku denemeleri… Günümüz Türk şiirinde de benzer örneklere rastlıyoruz. Bu Japon şiir akımı ülkemizde en çok tanınan, tanımlanan (bu konuyla ilgili çeşitli edebiyat, şiir dergilerinde yayınlanmış yazılar ve bir de kitap mevcut) bir türdür. Biz burada çok kısa olarak, bu türü de kapsayan, geleneksel Japon şiirinin ana hatlarını aktarmaya çalışacağız. Japon şiirinde üç büyük akımdan bahsedilebilir. Birinci akım, “Tanka” şiiridir. Eski zamanlardan beri mevcut olan bu şiir türü, dört mısra ve 31 heceden ibarettir. Eski üsluba en yakın bir şekilde, bizzat imparator Meiji ve imparatoriçe şiir yazmışlardır. İmparator 100.000 kadar Tanka yazmıştır. Muhafazakar Tankalar O-uta-do- kora, yani imparatorluk şiir koleksiyonu bürosunda saklanır ve sergilenir. 1893’ten itibaren, özellikle Öçiay Naobumi ve arkadaşı, yeni bir Tanka türü yaratmak istemişler ve böylece, 31 hece esasına göre kurulan bir çok yeni akımlar meydana gelmiştir. Çok güzel eserler yaratılmış ise de, bu çerçeve içinde esaslı bir yenilik getirmek zaten imkânsızdır. Haiku isimli 17 hece ve üç mısradan ibaret olan ikinci şiir şekli, daha fazla gelişmiştir. Haiku’nun en büyük üstadı Matsua Başö (1644-1694) idi. Bu alanda ikinci olarak öne çıkan isim ise Kobayaşi İssa (1763-1827) dır. İssa’nın tesiri, Meiji döneminde çok kuvvetlidir. Bu türün üçüncü ünlü ismi ise Masaoka Şiki’dir. Şiki, ancak 36 sene yaşadığı ve hayatının büyük bir kısmında hasta olduğu halde, 18 cilt dolusu şiir yazmıştır ve en büyük modern şair olarak tanınır. Şiki’nin özelliği, temiz, sade, tabi bir şekilde şiir yazmasıdır. Bundan önceki Haikularda aynı doğallığın bulunmadığı söylenir. Haikular Osmanlıların son divan edebiyatında olduğu gibi, artık klişe haline gelmişlerdi. Herkesin Haiku yazabildiği bir dönemden bahsedilir. Bunlarda duygu, his eksikliğinden şikâyet edilmektedir. Bunlar bütün Haikular gibi tercüme edilmeyecek kadar incedir. Tipik bir haiku örneği; Yılbaşı günüdür… Kuru, son bir krizanten Taşlığın köşesindedir… Şiki’nin ölümünden sonra (1902) özellikle Kato Hekigato ve Takahama Kyoşi’nin Haikuları meşhur olmuştur. Hekigato Haikuların daha serbest olması ve içlerinde mutlaka, mevsimlere taaluk eden kelimelerin bulunmaması taraftarıdır. Böylece, 1912’de “Yeni Akım” meydana gelmiştir. Fakat bu akım uzun sürmeden etkisini yitirmiştir. 1950’li yıllarda eski şiir, Kyoşi ve arkadaşları tarafından sürdürülmüştür. Bununla birlikte “Serbest” veya “Yeni şiir” (Şintayşi) denilen bir şiir türü de eski tarza karşı bayrak açmış, uzun süre etkisini sürdürmüştür. On dokuzuncu ve yirminci yüzyılda Japon şiiri, yeni şiir-Şintayşi; Avrupa ve Amerika şiirinin akımları altında kalmıştır. Bununla birlikte geleneksel Japon şiirini sürdüren, bu şiir geleneğine bağlı kalan, bu türlerde eserler veren şairler günümüze kadar hiç eksik olmamıştır. Kaynakça 1. idealocyo Örgüsü – Necip Fazıl Kısakürek. Büyük Doğu Yayınları 2. Uzak Doğu Tarihi. Prof. Dr. W. Eberhard. Türk Tarih Kurumu Yayınevi 3. Dil ve Anlatım. Atilla Özkırımlı. Ümit Yayıncılık 4. Japonca ve Altay Dilleri – Talak Tekin. Kabalcı Yayınevi 5. Newsweek September 12/2005 |
Bu Sayının Diğer Yazıları
Çizgi-14 / Behice Kolçak ŞarkWhat is The İmam? / Gülşah Nezaket Maraşlı
Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -18 / Şiraze
Dost İlinden Gelen Ses / Kadriye Yılmaz
Japonya, Japonca ve Japon Şiirine Dair / Muhittin Fırıncı
Tümünü Göster
Gün Aşırı
- İlk Adım
25 Nis 2018
Allah’ın adıyla Şairin anlamlı beytiyle giriş yapmak istiyoruz: “Erişir menzili Devamını Oku…
Cuma Akşamı
- Bana Sevdamı Geri Ver
25 Nis 2018
Kim, neyi kaybettiyse onu arıyor. Kıymet arz eden ve kendi Devamını Oku…