Türk Sinemasında Çocuk

Malum, özellikle edebiyat ve sinema dünyasında “üçleme”ler pek revaçtadır.

Biz de bu üçlemelerden mütevellit, Ay Vakti’nin son iki sayısında işlediğimiz “Türk sinemasında kadın ve erkek” konularından sonra “Türk sinemasında çocuk” bahsini ele alarak bir üçleme yapalım dedik.

Aslında çok önemli bir mevzudur, sinemada çocuk; si­nema ve çocuk… Aynı zamanda derinlemesine bir araştırma konusudur. Beyaz perdede “çocuk” olgusu ne kadar yer alabildi, küçüklerin büyük dünyası ne ka­dar yansıtılabildi? Ya çocuk oyuncuların durumu olması gerektiği gibi miydi? Onlar, oyunculuklarında ne kadar başarılıydı? Geçmiş zamanlarda yapılanlar gerçekten bi­rer çocuk filmi miydi? Peki ya günümüzdekiler bu özel­liği taşıyor mu? Böylelikle, üzerinde durulması gereken sorular çoğaltılabilir. Ama biz, bu sorular bir yumak hâ­lini almadan konuya girizgâh yapalım da, en azından bir kısmına cevap bulmaya çalışalım.

Türk sinemasında, “Aysel Bataklı Damın Kızı” filmiyle kamera karşısına çıkan ilk çocuk oyuncu, Ergun Kök­nar’dı. 1960’lı yıllara gelindiğinde, Zeynep Değirmencioğlu’nun rol aldığı “Ayşecik” adlı filmle “çocuk yıldızlı filmler” dönemi başlamış oldu. 1970’li yıllarda ise “Pa­muk Prenses ve Yedi Cüceler” filminin çekilmesiyle, ço­cuklara yönelik masal filmleri devrine girildi. Özellikle ilk “Ayşecik” filminin seyirci tarafından pek beğenilmesi, hem diğer çocuk filmlerinin önünü açmış, hem de değişik yapımcıların ve yönetmenlerin elinden bir seri “Ayşecik” filminin çıkmasına ve­sile olmuştu. Zeynep Değirmencioğlu’ndan sonra farklı çocuk oyuncu arayışına giren sinema pi­yasası, zaman zaman “çocuk yıldız yarışmaları “na bel bağladı; gazete ve dergiler sık sık bu tür yarışma­lar yaparak tiraj artırdı. Gerek ya­rışmalar gerekse yapımcıların kendi gayretleri sonucunda Zey­nep Değirmencioğlu gibi bir çocuk çıkmadı ama en azından beyaz per­de Parla Şenol’u kazanmış oldu. Bir de sayısı bir kaçı geçmeyen er­kek çocuk oyuncu bulundu ki, bunlardan en fazla film yapanı (İl­ker İnanoğlu), bir yapımcının oğlu olduğu için şanslı idi.

Ancak ne yazık ki, çocuk oyun­cuların başrol oynadığı filmler, hiçbir zaman bir “çocuk filmi” olamadı. Bunun en önemli etke­ni, içinde çocukların hoşuna gi­debilecek bir parça güldürü un­suru olsa da, filmlerin temasının -genellikle- büyüklere yönelik konulardan oluşmasıydı. Bu ne­denle izleyici kitlesinin büyük çoğunluğu çocuklardan değil, elinde mendiliyle sinemaya gide­bilecek vakit ayırabilen ev kadınlarından oluşmaktaydı.

Bu filmler, hiçbir zaman bir çocu­ğun seviyesine inemedi. Bunun en önemli sebebi, başroldeki çocuk yıldızın yaşıtları gibi konuşmayışı, yaşıtları gibi hareket et­meyişi idi. Yeşilçam’ın “üç silahşörleri”nden, kötü filmlerin iyi se­naristi rahmetli Bülent Oran, bir se­naryo çalışmamız esnasında şöyle demişti: “Biz çocukları alıp büyük adam gibi konuşturuyorduk. Uzun ve zor cümleler kurduruyorduk.”

Hasılı küçüklerin büyük dünyası yansıtılamamış, verilmesi gere­ken çocuksuluk, yetişkin oyun­cuların diyalogları arasında sıkı­şıp kalmıştı. Onların durumu, olması gerektiği gibi değildi, zira filmde asla “çocuk” değildiler. Davranışlarından konuşmalarına kadar, çocuk görünümünde birer yetişkindiler.

Üstelik Yeşilçam’ın çocuk oyun­cuları, filmlerde boylarından bü­yük işlere kalkmaktadırlar. Yetişkinleri rahatlıkla kandırmakta, bazen onlarla eğlenmekte, türlü oyunlar düzenleyerek çevresinde­ki yetişkinleri de oyunlarına alet etmektedirler. Ama onların film­deki asli görevi, hayatları param­parça olmuş büyüklerinin -ki ge­nellikle bu anne ve baba olmaktadır- mutluluğa kavuşmalarını sağ­lamaktır. Kimi çocuk oyuncu, de­deyle birlik olur, kimi anneyle, ba­bayla, teyzeyle ya da halayla iş birli­ği yaparak, ailenin dağılmış ve mutsuz fertlerini yeniden bir araya getirir. Bazı filmlerde ise çocuk, intikam aracı olarak kullanılır. An­neye asılsız iftiralar atılması sonu­cunda aldatıldığına inanan baba, intikam için çocuğun ileride bir di­lenci, bir serseri olmasını sağlar. Saçları beyazladıktan sonra gerçe­ği öğrenip pişman olunca da, ço­cuğa ve anneye kendini affettirir ve finalde aile yeniden bir araya gelir.

Çocuk oyuncuların oyunlarında ne kadar başarılı ol­dukları tartışmaya açılabilir elbet. Ancak ortaya kon­muş olan yapımların asla çocuk filmleri olmadıkları, su götürmez bir gerçektir.

“Bu bağlamda günümüzde ‘çocuk filmi’ etiketiyle ek­ranlara sunulan dizileri nasıl değerlendirmeliyiz aca­ba?” diye bir soru tevcih edildiğinde, bu yapımların izlenilirlik oranlarına bakmak gerekir ki, herhalde bu televizyon kanallarının beklentileri yönünde pek iç açıcı olmasa gerektir. Aslında, ortada “çocuk filmi” di­yebileceğimiz bir yapım da yoktur. Sadece yetişkinlere göre olan dizilerde çocuk sayısı artırılarak ilgi çekmeye çalışılmaktadır. Bu yöntemin tek bir amacı vardır; bir taşla üç kuş vurmak. Yani hem büyüklere göre olan dizi yetişkinlerin beğenisine sunulmakta hem de dizi boyunca gerekli-gereksiz yerde ortada dolanan çocuklar sayesinde küçük izleyici potansiyeli harekete geçirilmektedir. Eee, sadece iki kuş saydınız, vurulan üçüncü kuş nerede derseniz, işte o üçüncü kuşun vuru­lup vurulmadığını da sizin çatılarınızdaki antenleriniz belirlemektedir. Ama biz yine de söyleyelim; vurulan üçüncü kuş, kanalların bu taktikle hem yetişkin hem çocuk seyirci potansiyelini elinde tutması ve yetişkin ile çocukları aynı diziyi seyretmek için bir araya getirerek izlenme oranlarını tam tamına ikiye katlamasıdır.

Dünden bugüne gelinen nokta pek iç açıcı görünme­mekle beraber, Türk sinema tarihinde tam bir çocuk filmi ve işte iyi bir çocuk oyuncu diyebileceğimiz film­ler var elbette. Mesela benim ilk aklıma gelen, “Uçurt­mayı Vurmasınlar” filmidir, eli yüzü düzgün bir çocuk filmi olarak.

Yine de birkaç örnek durumu kurtarmaya yetmez. Si­nema ve televizyonda “çocuk filmleri”, “çocuk oyuncu­lar” alanında pek umut verici çalışmalar henüz yok ama en azından edebiyat dünyasında parlak gelişmeler olduğunu söyleyebiliriz. Belki bir gün, televizyon ka­nalları biraz akıllılık eder de güzide edebiyat eserlerin­den çocuk uyarlamaları yaparlarsa, bu konudaki alın­larındaki kara lekeyi bir nebze olsun temizleyebilirler.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Türk Sinemasında Çocuk / Gülşah Nezaket Maraşlı
Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -... / Şiraze
Gelin Tanış Olalım / Ay Vakti
Şehir-Dua / Esra Karabiber
Aşk Beyaz / Mustafa Özçelik
Tümünü Göster