seni sevmek
ne zormuş meğer
düşlerin en güzelinde çıktın karşıma, 90’ların başıydı
Ankara bizi ağırlayan geniş bir handı
kalabalıktı, karışıktı, onun da vardı geceleri ay ışığı pek alımlı
ama sisli, puslu, dumanlıydı
seni sımsıcak uyutmak geçti içimden
sonra da seyretmek uykunu, yerin Cebeci civarı
ben küçük kız, baktım sana uzun uzun odamın penceresinden
üstelik aramızda dizi dizi tepeler vardı
olsundu, seni görmese kahve gözlerim ne çıkardı
yüzümden döküldü ara ara kırılmış yaşanmışlar
eğilip toplamadım, bir kısmını da umursamadım
ya da o vakitler neyin ne olduğunu pek anlayamadım
ne kadar zirvedeysen ben o kadar dipteydim
ne kadar mutmain bakıyorsan hayata
ben o kadar eksiktim, etkisizdim, edilgendim
ki sırf bu yüzden kendimle yıllar var ki halleşemedim
düşlerin en güzelinde çıktın karşıma oysa
ve ben sadece ışıltılı gözlerinde yer etmek istedim
düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şirâze
düşlerin en güzelini en güzel yapan
duruşun, bakışın ve belki de aşka dair sınırsız suskunluğundu
sen sustun diye ben sustum
belki de ben sustum diye sen sustun
düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şirâze
biri aldı götürdü beni senden uzaklara, uzakların da uzağına
adını duymadığım topraklarda acının resmine yabancı dille baktım
çölün tozuna bulandı anılarım kaçmak eylemindeyken
tehlikenin soluğu ensemdeydi kıstırıldığım Moğol steplerinde
ve sen düşlerime geldin diye Şirâze’m, ben direndim
Sibirya kurtları’ndan kaçmak mümkün bile değilken
sonra inceldim, inceldim ve inceldiğim yerden kırıldı kemiklerim
düşlerin en güzelinde çıkmıştın oysa karşıma Şirâze’m
bazı umutlar çılgınlıktan başka bir şey değildir
umudun olmadığı yerde de çıldırmak tek seçenektir
gerçeğin çizgilerine ters düşen anlamsızlık bulduğunda beni
Toya geleneksel dansı için sahnedeydi
maviydi, gözleri her zamankinden daha çekikti
düz saçları belindeydi
huur inlemeye başladığında gizli bir gölgede
an durdu ve beni zamanın dışında bir boşluğa çekti
onun “memleket” dediği yer benim için bir cehennemdi
ve cehennem acısı çekmek için ateş şart değildi
düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şirâze
uyanıktım, unutulmuş da olsa dünya üzerinde bir yerde herkes kadar insandım
ve çoğunlukla açtım
ben açlığın ve yalnızlığın bana neler yaptığını seyretmek zorunda kaldım
tek başıma, böyle kimsesiz;
dedim “yüzünü dökme küçük kız, kızma onlara, kırılma”
“vardır bunun da elbet sayısız nedeni”
“bil ya da bilme değiştiremezsin şeyleri”
buruk bir tattı yalnızlığım, sıkıcıydı
sıradan ve bayağı
dedim “vardır her tutsağın bir kaçışı planı, kabustan da uyanma anı“
nasılsa bir kere çıkmıştın düşlerin en güzelinde karşıma Şirâze
ya çıkmasaydın, ben kimin hayaline tutunacak ve bu kabustan uyanacaktım
düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şirâze
gördüm, düşümden geniş bahçe yok
gördüm, bahçemin en güzel çiçeği sensin
“düş” dedim, “görmek istediğim”
“düş” dedim, “şimdim, geçmişim, geleceğim”
ve sen benim ahiretimsin
yüreğinin götürdüğü yeri bilen
sesine küser mi hiç
yüreğinin götüreceği yerden
şüphe eder mi hiç