İnanış ve Eylem Direnişçisi Nuri Pakdil’in Edebî Atlası

“Kutsal Kitap”, emek, başkomutan, önder, batıcılık, yerli düşünce, yabancılaşma, kara siyasa, otel, devrim, gelenek, türküler, divan, çeşmeler, klasikler, medeniyet, şehirler gibi temel kavramlar onun yazma coğrafyasında önemli imge ve kavram şehirleri olarak kar- şımıza çıkar. Bu kavramların sosyal antropo- lojisi eserlerindeki bağlamların, bağdaştırma- ların, sosyal çatışmaların, poetik çizginin de retoriğini verir.

Aynı zamanda eserlerindeki psiko-sosyal te- maların oluş ve yayılış izleğini sunar. Beslendi- ği temel dinamikler, aynı zamanda eserlerine sirayet etmiş. Bilinç ve bilinçaltındaki doyum merkezlerinden cümlelere aktarış sinemogra- fisini izleriz.

İnanç, eylem, Kudüs, yalnızlık, direniş, gelenek, takva, duruş, duruşma onun sosyolojik ajandasındaki besleniş temellerini ele verir. Onu farklı kılan da bu semantik derinliktir. Onun edebî cephesini canlı ve ge- niş tutan da bu kavramlardır. Tecritten çok kendine ve toplumun temel dinamiklerine yönelen şiirleri var.

Şiiri kurmaktan çok şiirin “ben’i” olmayı yeğlemiş. Şiirindeki biçem ve tema atlasını irdelediğimizde ne yaptığını bilen bir şair görüyoruz. Düşüncenin şiiri, şiirin düşüncesiyle aynı eksende.

Şiirin evrimi içinde kendi sanatını evirmiştir. Bu evrimi de bir çizgiye taşımış- tır. Topluma, özüne, geleneğe, inancına sırtını dönen şair olmamış, tam aksine bunların merkezinde kalmıştır. Merkezini kurduğu sanatsal bağ, onu geliştirmiş ve aynı zamanda sosyal şöhretini kazan- dırmış. Hem çağının şairi olmuş, hem çağının nitel çağrılarını sosyo-coğrafya- da şehir kılmıştır.

Pakdil’i Kudüs şairi olarak anmak, ona hak- sızlıktır. Onu sloganik, ideolojik çizgiye çek- mek sayılır. Onun sanat atlası renklidir, yerli ve evrenseldir.

“Gel Anne ol

Çünkü anne

Bir çocuktan bir Kudüs yapar

*Adam baba olunca İçinde bir Kudüs canlanır”

(Anne ve Kudüs)

Kendine benzer, kendi özünden akan di- zeler. ”Anne ve Kudüs” kendi” ben”inde bulunan bilinçaltı sızılarıdır. Çok şey ifade eder. Yalın; ama semantik bağdaştırması derindir. Şairin “ben”i ;toplumsal çıkmazlar, sosyal çarpılışların odağında. “Ben’i” eyleme geçiren nitel direniş de içinde bulunduğu toplumun sosyal çıkmazları, toplumsal hüznü temsil eden çağrışımlardır. Şiirlerindeki yalınlık, kendine özgülük, onun” beni’ni” oluşturan duruşlardır. Sistemlerin çatışma kıyısındadır. Bu kıyı, onun yazma serüvenine isteklendirme kazandırmıştır.

Kimliğini delen bunalımlar var. Kıyısında; kan, can, ezilmişlik, haksızlık, beyazlaştırılmış si- yahlıklar var. Direniş atına binmiştir. Ağlamayı, direnmeyi, gülmeyi öğrenmiştir. Devrimi içinde başlatmıştır. İçini dolduran da dışındaki sosyolojik arketiplerdir.

“Yürü kardeşim

Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin”

(Anne ve Kudüs)

Kıyısındaki sistemlerin sülüklerine karşı “ben’i “dolduran dizelerle kılıcını çekmiştir. Simge- sel sinemografik bir kılıç sallıyor. Ben’i aşan, tecritten sıyrılmış, sosyal ekolojinin direnci- ni pekiştiren bir kılıç. Sistemlerin sülüklerini yaralarken kendi çizgisinin matlığını da sermiştir. Özel kişiliğini gizleyerek, şiirin açık adreslerini vermesi poetik bir utkudur.

Kendini gizlerken, beslendiği, olduğu, erdi- ği, evirildiği, “ ben’i” vermesi tematik atla- sının gücünü veriyor. Evet, Pakdil’in poetik gücü ayrı bir yazı konusudur. Güçlü poetikası var mı yok mu mevzuları delirten bir konu. Onun,”ben’i bulan, bizi bulan olgusal ve eylemsel şiirleri bize yetiyor.

“çöl tülbent üstünde

sarar onunla anne yüreğini

*Çocuk harita

anne çocuğun gözleriyle bakar uyur çocuk

anne bekçi daim”    (Anne ve Kudüs)

Onun şiirlerinde tematik değişim “başkalık”tır.  “Şiir  kişisi”  kendinden akıyor. Ben’i “bulan “ben’”den besleniyor. Yaşadıkları, beslendikleri, okudukları, yakın olduğu kişiler, yaşadığı dönem, her şey eserlerinde sanatsal bir iklim olarak yansımıştır. Onun sanatsal “ben’i “ bir dokudur.

Motiflerden çok sosyal olguların dokusudur işlediği temalar. Anne, Kudüs, yalnızlık, devrim gibi sosyal dokuların peşindedir. Felsefi didaktik metinler peşinde değildir. Ama metinleri felsefi, sosyolojik metinlerin dokusuyla sarılıdır. Söyleşi metinleriyle, şiir kişisindeki çağrıları imge ziyafetiyle sunar.

“Geliyor üstümüze bir yakup titremesi değişimin belirtisi şapkanın ironisi

Kutlu öğleüstü ve akşam üstü özellikle şimdi akşam üstü

Hiç eskimiyor ortadoğuda zaman

çünkü en verimli bir alçı”              

(Araf)

Onun şiirlerinde sınırların dokusu, inancın süzgecinden geçer. İç fonetik bağla, seman- tik doyum ve didaktik dimağ oluşturuyor.

“Büyüdüm: çeşmeler de aktı yanımda. Şimdi bakıyorum; kimi kurumuş; çok az su akıyor kiminden de her çeşme bir kent oldu yanı ba- şımda. Nerede bir çeşme görsem, suyu akıyorsa, Maraş’ın manevi görüntüsü süzülmek- tedir. Böyle oluyor hep.”(Bir Yazarın Notları)

-Her şair, yaşadığı sosyolojik çağın, sosyo-psikolojik ekolojinin ve diğer algısal beslenişlerin ortalamasıdır. Onun bilinç ve bilinçaltı merkezine indiğimizde, yaşadığı şehir, yaşadığı oteller, gezdiği yerler, okuduğu metinlerin izlerini görürüz.

Bu da doğaldır. Bu da onun psikolojik beslenişlerini verir.

Büyük Doğu ve ardından Diriliş dergisi ile güçlü bağlar kurar. Bu bağlar onun sanatın- da, kaleminde, kelamında etkin olmuştur. Şair, içinde bulunduğu sosyolojik cephenin ağacı olup benzer meyveler vermeye başlar. Dergiciliği sanatıyla paralel gitmiş. Bazı, der- giler bu yüzden okuldur. Şairin de şiir filizini ekip ağaçlandırıp ürün verdiği dergilerdir.

Bu dergiler çoğu şairin peotik atlasını serer. Pakdil’in peotik çizgisini perçinleyen temeller- den biri de Büyük Doğu ve “Edebiyat “dergileridir. Diriliş dergisinin yayına ara verdiği ve çıkıp çıkmayacağı belli olmayan bir dönem- de Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt ve Akif İnan ile birlikte “sabır üssü” dediği “Edebiyat” dergisini yayınlar. “Edebiyat” dergisi, onu besler, onun ürünlerinin dimağını artırır. Onun lezzetli, kaliteli ürünleri burada edebî dimağına ulaşır. “Edebiyat” dergisi, onun ürünlerinin ocağı olur. Orada pişer. Orada, semantik, fonetik, morfolojik, sosyolojik ba- haratlarıyla özel bir yemek olur. Dergi oca- ğında pişer. “Edebiyat” dergisi, onun ülkesi, ülküsü, ülgeni olmuştur.

“Kafka dağı ve kamünün sisif efsanesi önemli değil aşılacak kaf dağı unutma bu sesi

Ve bağdat ve kufe ve trablusgarp ve ürdün daha dün biraz Erzurum biraz Maraş biraz İstanbul

Kutlu bir el bağlamıştı kentleri birbirine evreni kaplayan bir iple”

(ARAF)

Onun eserlerini besleyen temel kavramları sıraladığımızda yaşadığı sosyo-coğrafyanın izlerini görürüz. Onu, semantik derinliğe götüren kavramlarında, zihninde kazınılmış psiko-coğrafya var. Kudüs, Maraş, Ankara, İstanbul, Ortadoğu, Anadolu kelamlarının, imgelerinin filizlendiği şehirlerdir.

-Buna paralel olarak iyi okumalar yapmıştır. Doğu ve batı edebiyatına hâkimdir. Temel klasikleri okumuştur. Hatta:” “Dostoyevski okumayanlara ehliyet vermemeli!” der. Dostoyevski, Fethi Gemuhluoğlu, Kudüs, Maraş, 12 İmam, Edebiyat, Anadolu ve devrim onun gözdeleridir.

Onun devrimciliği de farklıdır. Peygamber aşığıdır. Peygamber aşığı birinin devrimciliği, onun devrimlerinin devamı olmaktan öteye geçmez. O, Efendimiz’in(SAV) insanlıkta yarattığı devrimin devamının devası için edebî nefer olmuştur. Adanmışlığının izleri var. Allah’a, Peygambere, inanca, Kudüs’e, mazlumlara adanmışlık. Bu adanmışlığın direnişini yapar.

“Ya kaç omurga çöktü Direniş tuttu seni” (DİRENİŞ)

Medeniyetimizin dinamikleriyle beslenip medeniyetimizin edebî ve algısal çınarı olmayı başarmıştır. Şiirlerinde, yazılarında, kendini aramıştır. Kendi arayış yolcuğu uzun sürmüştür. Kendini ararken adadığı hayatın kıyısına, kitapları, şiirleri, algıları sur olup kendini bilmesine, bulmasına, bize bildirmesine zemin hazırlamıştır.

“Bir gün konuşacağıma tanık

tutuyorum ayı

Sırtıma alarak Asya’yı Afrika’yı”

Türk-İslâm coğrafyasındaki duruşma yolcularının büyüklüğünü görmüş, onlarla beslenmiş, onlar gibi direniş kalemi olmayı seçmiştir. Seküler papağanlara karşı devrimcidir. Bu direnişi, kendine ait duruşu ve duruşma yolculuğuyla devam ettirmiştir. Özgünlük, özgülük onu ve metinlerini çerçeveleyen temel nitellerdir.

Bu toprağın özüne koşmuştur. Menkıbe gele- neği vardır, yani özümüzün romanı olan metinler. Menkıbe geleneği, Pakdil’de olduğu gibi birçok şairin imgelem, kelam dünyasını da beslemiştir.

Fikirleri olan ve meyve veren dev bir ağaçtı. “Batı Notları” ,Bir Yazarın Notları,vs. gibi her konuda meyve veren ağaçtı. Notlar tutmuş, kendi kelam ve kalemiyle bize sunmuştu.

Kelamının coğrafyası genişti. Afrika, Asya, Ortadoğu, Avrupa, Türkiye gibi farklı ülkeler, farklı algılar, olgular, sosyal edimlerle doluydu.

Eserleriyle kalplere dokundu. Kalplerde yeşerdi. İnsanı sevmek, insana dokunmayı kelamıyla başardı. Muhammedî bir duruş sergiledi. Her devirde haykırdı.Müslümanca yaşamayı rehber kıldı. Darbeler, dönemler, sistemler, iktidar güçleri değişti, ama o sosyal devrimci kalmaya devam etti.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -100 / Şiraze
Tarihsel Perspektifiyle İran Tasavvufu / Enes Güllü
Aforizmalar / Naz
Kırık Ney Taksimi II / Yunus Emre Öksüz
Gökyüzünden Dökülen Kırıntılar / Muhammed Korkmaz
Tümünü Göster