I.
Uzun bir zaman boyunca akan kir ırmağı
Ölüm zekâtıdır yalnızlığımın, duvar dibinde;
Çöküp kalmıştır şimdi, inancımın sarsak turnası.
Kimi bir ödkesesi içinde durulur akşamları
Alınyazısıdır önsözü ağaran ömrümün, ve sesinde;
Aradığım gök yüzünde toplamıştır kuşkularını.
Yanıldığın yangınların uçurumundayım. Yolum;
Berkiyen sanrıların eşiğinde uğunurken ki sen,
Elbet bir gün/ah edeceksin, korkuyorum!
II.
ses ve çağrı :
göğeren bir gök var sırtımızda
ve yırtık ağımızdan sıyrılmış bir çağ var baş ucumuzda
ki avucumuzdadır muştusu fecrin oysa
uzayan bir gecedir içimizi dağlayan
yapayalnız bir çocuktur şafak vakti ağlayan
ve sessizliği sağlayan bir nehirdir
belki de gözümüzün sisinde çağlayan
usta bir yapıcıydı zaman eylülden önce
eylül, bir gül ağrısı gibi yüzümüze değince
farkına vardık ölümün de bir güz olduğunun
yoksa ne bilirdi karanfiller içimizin yorulduğunu
arzusu bir başkadır gözlerinde açan mavinin
uzar bir bulut boyunca gönlümüzde
ve sözümüzde değildir gözümüz, özümüzde
terkedilmişlik saklıdır her bir ölümüzde,
ve şimdi ortasındayız bir gölgesizliğin;
arayan bulur bizi kendi düştüğümüz çölümüzde…
III.
uzağım çok uzak akşam üstlerine
yollar, dikenden aşındı şimdi çoktan
şimdi çoktan varmıştım bu yangının
külüyle çevrilen hüzün eksenine.
sesin nerdedir bu iklimde kimbilir
serilir yere yüreğim bir gece vakti
vedalar içinde gizli muştular ki aksi
duygulardadır ilk düşen cemre, hanidir?