Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -98

yanıma gel seni seveyim
o kadar seveyim ki
her gören
bir kadın bu adamı çok sevmiş desin

kuluna bu tutkum O’nu incitiyor olabilir mi?

kimse görmedi, görmesin de zaten, yok bir tanığı bu çılgınlığımın
ama dokunduğum bütün fraksiyonlu duvarlara
klasik bir takıntıyla ve biraz da usturupsuzca gövdesine ardıçların
dolu ya da boş mizahsızlığına hayatın
havaya, varsa suya, yoksa taşa, İtalyan Yokuşu’na  
şüpheli şüphesiz primatların sahiplendiği her kara parçasına
yaşı geçkin biçimsiz şehirlerine Batı’nın,   
ve feylesofçasına aşkın
‘zira’sına, ‘ve dahi’lerine, ayrı ‘ki’ ve ‘de’lerine safsatanın
kül yağmuru altında gömülü Aragonca yazıtlara
fiyakalı genetiğime
leptomlarıma, kuarklarıma adını yazdım
derken prensipten saparak düşünme yetimi kaybetme durağına vardım

                        ene’me katık yaptım seni, öyle baktım
                        dizlerimin bağı çözülse de taşıdım; uyurken, koşarken, ağrılarımla savaşırken
                        su kaybından sebep sanrılarım arttı arsızca
                        yol da bitmiyordu ki gitmekle, ölünmüyordu yani
                        enikonu sürünüyordum
                        en uzağındayım sandığım noktada, kendimi en yakınına dönmüş buluyordum

                        ne işe yaradığını bilmediğim elementler kadar zarûriydin benim için vesselam
                        olmazsan olmayacaktım biliyordum
                        sesin kulaklarımda
                        gülüşün hafızamda
                        bu balkonsuz dünyada sadece bir sığıntıymışım anladım

seni düşünmeden yok diye aldığım ve verdiğim tek bir nefes, hadsizler grubuna mı dâhilim?

sen İstanbul’a çok yakışıyorsun
bir gerdanlık gibisin boynunda
Bosphorus’un
martı dalgalarında
ışıltı bulutlarında
kulesinde Galata
dik bir bayır bazen
sen ey! beni her adımda pul pul terleten
dileğim yüreğinde Şirâze
teklifsiz yerim olsun

bu aralar daha bir deli-doluyum
anla işte, uçuşuyor ağır sandığım ruhum
cebirsel bir anlatımla edinilmiş sorunsal aforizmalarda
göreceli ivmeden uzak çocuğun saflığına hayran gamzeli gülümsüyorum
lafı dolandırmadan, vurgusuz bir fısıltı tonlamasına denk
‘iyiyim’ demeye getiriyorum
yeter ki sev naz’ı ucundan kıyısından
geçerken İstanbul’un

yanına geleyim beni sev
o kadar sev ki
her gören
bir adam bu kadını çok sevmiş desin

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Teheccüd Ezanı / Şeref Akbaba
Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -98 / Şiraze
Vaveyla / Ferhat Nitin
Virgül / Mehmet Sertpolat
Tecellî / Birol Yıldırım
Tümünü Göster