“Kitaplar bir zihnin en saf özü, en mükemmel suretidir ve bu yüzden karşılıklı konuşmadan hatta en büyük kafanın sohbetinden bile çok daha büyük bir değere sahiptir.”
SCHOPENHAUER, Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine, s. 82
Okumak ve yazmak insanın kendini araması. Çok bilinmeyenli bir denklem insan… Kendini çözme gayretinde olanlara iki sadık yardımcı, bu eylemler… Uzaklaşmaları karşı güçlü kuvvetli yapıştırıcılar… Şifalı bir reçete… Hangi uzaklıklar diyeceksiniz? Parçalarına ayrılmış insanın parçaları arasındaki uzaklık. Aradaki mesafe açıldıkça kaybolan insan, öz benliğinden, vatanından uzaklık, işte okumak ve yazmak: insanın kendini, vatanını arayışında temiz kalpli çocukların yola bıraktıkları ekmek kırıntıları. Onları takip edip vatanlarına geri dönecekler, garip dün-yalardan. Kısa zamanda başlangıç noktasına dönüyoruz işte; Oku-mak: parçaları birleştirmek, kendini toplamak, gurbetten vatana dönüş yolculuğunda yol azığı.
Okumak: yol kenarına çiçek ekmek; yazmak: üzerinde: “Bakın, ben buraya çiçekler ektim, onlar büyüyüp güzellik olacak, güzelleştirecek dünyayı” yazılı bin bir renkli bir davetiye. Bu yönüyle iki eylem: güzellik ve güzelliğe apaçık bir davetiye. Görgüyü ve duyguyu besleyen arı besinler. Kendini aradıkça arınan, arındıkça vatanına yaklaşan, yaklaştıkça hakikati gören, sezen, farkında olan insanın ayrılmaz iki yardımcısı. Yâri yolda bırakmayınca yarı yolda bırakmayan iki eylem…
Yazmak söyleyecek sözü olması insanın dinlemesini bilene. Sonu gelmez savaşlara ateşkes metni yazmak. Bakışları keskinleştirmek kelimelerle. Yuva kurmak, dünya kurmak, dünya kurup Bir Dünyanın Eşiğinde yaşamak, her an başka bir dünyaya adım atacak gibi. Yazmak: Cümle Kapısı, Yangın Merdiveni, Bir Delinin Hatıra Defteri; yazmak: Çöle İnen Nur, Meydan Ortaya Çıktığında, Huzur, Dünyanın Tenhasında;
Yazmak: toprağı şekillendirmek, telaşlı bir inşa koşuşturması insan gibi, ansızın bir şehre varıp şehri yapılır görmek, bir medeniyet kurmak kelimelerle; karanlığa doğan güneş, düşünceye atılan ilk adımlara aile desteği. Sonu gelmeyen arayış, haddini bilmeyenlere sınır çizen asil duruş…
Yıllardır okumak ve yazmakla duyguyu, düşünceyi yordu insan. Rüya gördü, hayra yordu. En güzel kıssayı dinledi fasih anlatıcıdan. Güzel kıssalar yazdı, adı Hüsn ü Aşk olan… Masal anlattı bin bir gece. Koskoca kitapları miras bıraktı kendinden sonra gelenlere. Konuştu, sözü, ateşe sürdü. Pişti ve olgunlaştı söz kâmil insanların elinde. Kâmil olanlar cümleyi kâmil bildi,
Yazmak kelimelerin gücüne inanmak, yeni bir kıta keşfeder gibi yeni anlamlar kurmak aralarında… Paylaşmak demek, paylaştıkça artması nimetlerin, bereketli sözlerden be-reketli davranışların düşmesi görgüye… Sözlerden altın filizler, gözlerden masum parıltıların saçılması verimli topraklara. İnsan kalbi en verimli en üretken toprak. Mayasında, hamurunda olanı dökmek satırlara… Bir gül kokusu yaymak etrafa kelimelerle. Çarşısı pazarı gül, eğitimi felsefesi gül, ölümü ağıtı gül olan…
Yazmak: kalıcı kılmak sözü, unutan insana hatırlatmak unuttuğunu; yazmak dönüp dolaşıp aynı yere, başladığın noktaya, bire varmak, göklerle birlikte dönmek, bu döngü içinde hakikat arayışı, hakikate varma gayreti, bütün putlar devirmek, buzdan evleri yıkıp köprüler kurmak ötelere… El uzatmak kaleme, söze dokunmak, sözün peşinden koşmak… Evet demek, belâ demek, kabul etmek aciz olduğunu, eşref-i mahlûkat olduğunu kabul etmek, zıttı ile kaim yaşamak dünyada.