Veda Hutbesi.
İşte o sözleşmeden evrensel ve değişmez ifadeler:
“Ey İnsanlar! Kanlarınız, canlarınız, yaşama hakkınız, mallarınız, namuslarınız, haysiyet ve şerefleriniz, vücut bütünlüğünüz, Rabbinizle buluşacağınız güne kadar bu ayınızda, bu beldenizde, bu gününüzün saygıya, korunmaya layık olduğu gibi, saygıya ve korunmaya layıktır, dokunulmazdır… Ey İnsanlar! Kadınlarınızın sizler üzerinde hakları, sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır… Kadınların haklarına riayet konusunda Allah’ın emirlerine yapışın, azabından korunun, onların iyiliğini isteyin, durumlarının iyileşmesi için çaba sarf edin…”
Ne arıyorsunuz?
Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle anahtarı ceketimizin astarında kaybetmişiz, onu dışarıda arıyoruz.
“Kadına yönelik şiddet; ev içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair” İstanbul Sözleşmesi nedir?
Sonuçlarına bir bakın.
Sokaklar rezillik kustular.
Ahlâksızlığı meşrulaştırmanın ve destek olmanın adı nedir?
Kendinize gelin.
İslâm toplumları kendi sözleşmelerine bağlı kaldıkları sürece hep müreffeh oldular.
Sapıklıklarla mücadele ettikleri sürece de.
Tarih bunun örnekleriyle doludur.
İslâm’a göre insan eşref-i mahlûkâttır. Şeyh Gâlib’in ifade ettiği gibi: “Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen/Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen”.
Rabbimiz kaynaşmamız için bize eşler yarattı. Aramızda sevgi ve merhamet peydâ etti. Kadın erkek birbirine ancak nikâh yoluyla helal oldu. O, zinaya yaklaşılmamasını emretti. Eşcinselliğin her türlüsünü haram kıldı. Dolayısıyla kadın-erkek arasındaki her türlü gayr-i meşru ilişkiyi yasakladı.
Huzur, Hakk’ın kitabına ve Resûl’ünün sünnetine sımsıkı sarılmaktan geçiyor. O Kutlu Sözleşme’nin son sözü de budur.
Muhammed Mursi.
Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı.
3 Temmuz 2013’te gerçekleştirilen askeri darbe ile görevinden alınarak tutuklandı.
Mursi aynı zamanda bir hâfız-ı kelâm, yedi dil bilen bir mühendis, bir akademisyen, Özgürlük ve Adalet Partisi Başkanı, Müslüman Kardeşler Cemaati İrşad Bürosu üyesi.
Hasan el-Bennâ, Seyyid Kutup gibi bâtıla, tağutlara ve zâlimlere baş kaldırdı, mücadele etti, zindana atıldı.
17 Haziran 2019’da mahkeme salonunda rahatsızlanıp şehit oldu.
Oğlu Abdullah, Mursi’nin defni esnasında yüzündeki kefeni açtığında gördüğü manzara güzel ölümün işaretiydi; “Yüzünü gördüğümde şehid arkadaşlarıya buluşmuşçasına yüzü ay gibi parlıyor ve gülümsüyordu.” Şehadeti şuur ve yeniden dirilişe bayraktarlık yapacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti, 15 Temmuz 2016’da, tarihinin en menfur saldırı ve tehdidiyle karşılaştı.
1071’den beri bu topraklar üzerinde oynanan kirli oyunların yeni bir halkasıydı aslında.
Bu millet Çanakkale’de, Cihan Harbinde, Millî Mücâdele örneğinde olduğu gibi istiklâl ve hürriyeti, ezanı ve bayrağı, kısacası mukaddesâtı için canından, evladından, malından her şeyinden vazgeçebileceğini bir kez daha kanıtladı.
On beş Temmuz’u unutmayacağız.