Sebze fiyatlarından yakınanları duymadı bile. İçine gömülmüş bakışları, görene anlamsız geliyordu.
Pazarda dolaşan, şekere üşüşmüş karıncalar gibi satıcıların tezgâhlarında kümül kümül olmuş onca
insan arasında kendisi gibi bir sırra sahip olan var mıydı, düşünmeden edemedi. Her zaman alavere
yaptığı pazarcının tezgâhının önünde duran kendisinden, laf beklendiğini neden sonra fark
etti. Önceden düşündüğü ama punduna getirip soramadığı hazır bir soru istemsiz dudaklarından
döküldü.
- Neredeyse tüm pazarcılar bağırdığı halde sen neden suskunsun?
- Al dediğin mal murdar olur abim bilmez misin?
İçinde bulunduğu ruh hali ile pazarcının verdiği cevabın nasıl da örtüştüğüne şaşaladı. Ermiş biriyle
karşılaşmışçasına dikkatli yaptığı konuşmayla nevalesini aldı. Ceketinin sol iç cebinde tuttuğu
kuşu bir de bu pazarcıya gösterse nasıl olurdu? Kalbi ısıtılarak akordu yapılmış gergin bir tefe
ritmik vuruşlar yapılırcasına gümbürdedi. Gözleri parıldadı. Daha önce buna benzer sahneleri kaç
defa yaşadığı düşüncesine kulak asmadı. Bir kere daha başkalarının yanında güzelliğini gizlese ne
olurdu sanki. Niyeti kötü değildi nasılsa. İstiyordu ki bu güzelliği başkaları da görsün. Sonu hep
hüsran olsa da bir defa daha denemekten ne çıkardı ki. Ondaki bu değişim pazarcının dikkatini
celbetmişti. Aldığı patatesleri acele etmeden tezgâhın üzerine yavaş hareketlerle bıraktı. Sol eliyle
hafifçe araladığı ceketin altından sağ elini koynuna soktu. Pazarcının yaptığı işten kopmuş gözlerini
ayırmadan dikkatle kendisini süzdüğünü fark edince umudu arttı. - Bak nasıl?
Kalp ameliyatı yapan cerrah titizliğiyle cebinden çıkardığı, titreyen ellerle avucunda kor gibi tutarak
uzattığı kuşa pazarcıyla aynı anda baktı. Yine aynı şey olmuştu işte. Bir kez daha yıkıldı. Elinde
tuttuğu karga yavrusu gibi bir kuştu. Başka dünyadan gelmişçesine aşina olunmadık hareketlerle
bu sanki sıradan kuşu alelacele yerine koydu. Hiç konuşmadan ceketinin düğmelerini iliklediği
gibi kalabalığa karıştı. Suç işlemiş çocuk utangaçlığıyla hızlı hızlı yürürken sesini duymadığı pazarcı
arkasından patatesleri getirdi. Patates olduk dedi ama bundan neyi kastettiğinin anlaşılmadığından
emindi. Kim bilir pazarcı kendisi hakkında neler düşünmüştü. Belki de bu delikanlı kendisi hakkında
kuşçuluğun sonu diye başlayan cümleyi bile kurmuştu. Hani hakkı da vardı yani. İnsanlardan umudunu
kesmiş çaresiz ve abartıcı bir hayvansever değilse kim olsa aynı şeyi düşünürdü. Ah bir gösterebilseydi
bu kuşu insanlara hayvanseverlere ihtiyaç kalmazdı zaten. Ama nasıl olacaktı ki? Daha
önceki denemelerinde olduğu gibi pazarda da kendisi dâhil bu güzelliği kimse görememişti. Dahası
artık ahbap olduğu pazarcıya da rezil olmuştu. Bir daha alış veriş yapmam olur biter diyerek kendisini
rahatlatmaya çalıştı. Nasıl etmeli de canhıraş çabalarla ve büyük bir itinayla ceketinin iç cebinde
taşıdığı bu güzelliği başkalarına göstermeliydi. Bu devre kesmenin sebebi ne olabilirdi?
Eve geldiğinde hanımının çöp poşeti yapmak için elinde kaç poşet tuttuğunu göz altından sayışını
fark etmekten uzaktı. Aceleyle pazar eşyasını hanımının eline tutuşturdu. Ev ahalisince kendisinin
rahatsız edilmemesi gerektiği kanıksanan odaya ceketini çıkarmadan geçti. Sonucunu artık merak
etmeksizin hissiz bir şekilde kuşu çıkardı. Tam karşına alacak şekilde masanın üzerine bıraktı. Kuş
değildi artık o. Seyrine doyum olmayan adını bile söylemekten çekindiği fakat az sonra muhtemelen
tüylerini kapatan bir tavusa dönecek bu güzelliğe, üzgünlüğünü belki biraz kırgınlığını ve kızgınlığını
unutarak büyük bir dinginlikle uzun uzun baktı, baktı, baktı.