Abdullah Harmancı öykülerini ve öykü üzerine yazılarını doksanlarda çeşitli ulusal dergilerde yayımlamaya başlıyor. Kitaplarının yayımlanması ise iki binlere rastlıyor. İlk öykülerinde deneysel/biçimsel diyebileceğimiz bir yapı mevcutken ilerleyen yıllarda Abdullah Harmancı öyküsünde bir dönüşüm görüyoruz ve zamanla daha toplumsal konulara eğiliyor, geleneksel diyebileceğimiz bir hikâye anlatma formunda öyküler yazmaya başlıyor. Bu dönüşümü ilk öykü kitabından sonraki tüm kitaplarında sürdürüyor.
Abdullah Harmancı öyküsünde, kendi gözünün önünde, burnunun dibinde olanların anlatıldığı, toplumsal duruma, yapıya, gündelik hayata eleştiriler ve tutarlı bakışların olduğu bir öykü evreni kuruyor.
2002 yılında birinci baskısı Timaş yayınları, ikinci baskısı 2018’de İz yayıncılık tarafından yapılan Muhteris yazarın ilk kitabı. Abdullah Harmancı’nın kendi öykü dünyası içinde bir daha tekrarlamadığı anlatım ve biçim özelliklerine sahip öyküler dönemine göre yenilikçi ve önemli biçimsel çabalar içeriyor. Harmancı’nın ilk dönem öyküleri, deneysel/biçimsel diyebileceğimiz, bireyin sıkıntılarının ön planda olduğu, daha bireyci bir anlatımın ve yaklaşımın olduğu öyküler olarak dikkat çekiyor. Bireyin sıkıntılarının ve sayıklamalarının deneysel bir dil çabası içinde anlatıldığı öyküler, Abdullah Harmancı’nın tüm öykülerinde etkisini hissettiren İslami olma/kalma tartışmasını ve kaygısını da içeriyor.
2003 yılında yayımlanan Ertesi Dünya kitabı yazarın ikinci kitabı. Bu kitapla birlikte Muhteris’te gördüğümüz dil ve biçim yapısı artık ortadan kalkıyor, daha sakin, geleneksel bir öykü anlatımı ve dili geliştirmeye başlıyor Abdullah Harmancı. Ertesi Dünya’da özellikle dönemin siyasi, sosyal etkilerinin de öykülerde kendine yer bulduğunu görüyoruz.
Dönemin 28 Şubat yıllarına rastlaması öykülerin zemininde o dönemin yansımalarını görmemize sebep oluyor. Hikâyelerde karakterler tedirgin ve endişeli, kendini gizlemek istemese de mecburen gizleme ihtiyacı hissetmekte ve kendi içinde bir çatışma yaşamakta. Bunun dışında Abdullah Harmancı’nın öyküsünde kendine yer bulan Konya bu kitapta da birçok öykünün ana mekânını oluşturuyor.
2007 yılında yazarın üçüncü öykü kitabı olarak yayımlanan Yerlere Göklere kitabında Abdullah Harmancı’nın yine ilk kitabın dan uzaklaşan bir dille yeni öyküler kaleme aldığını görüyoruz. Her ne kadar üç kitap farklı yıllarda yayımlansa da öykülerin yazılma yıllarının birbirine yakın olması önemlidir. Üç kitapta da yazar genel olarak üç farklı şey denemiştir aslında biçim olarak. Yerlere Göklere kitabının ilk üç kitaptan ayıran en önemli şeylerden biri kitabın küçürek öyküler diyebileceğimiz öykülerden oluşmasıdır. Abdullah Harmancı’nın bir kısa öykü toplamı olan Yerlere Göklere’de toplumsal olayların, aile içi çatışmaların, kır ve kentin insanlarının hikâyelerinin anlatıldığını görüyoruz.
Üçüncü öykü kitabından sonra yazar büyük bir sessizliğe gömülüyor. Neredeyse bir buçuk yılda bir öykü kitabını okuduğumuz Abdullah Harmancı dört yıl sonra Seni Ne İhtiyarlattı kitabıyla okurun karşısına çıkıyor. Seni Ne İhtiyarlattı’da uzun diyebileceğimiz öykülerin yanı sıra kısa öykülerin de yer aldığını, yazarın gündelik olayları, dönemin tartışmalarını öyküsünde işlediğini görüyoruz. Kitaba adını veren öykü özelinde, modern insanın dertlerini ve uğraşılarını Hz. Peygamber’e sorulan soruya verdiği bir cevap üzerinden okumasıyla, aslında bir Müslümanlık eleştirisi de görebildiğimiz bir kitaptır. Ki Abdullah Harmancı’nın hemen hemen her öykü kitabında dönemine, kendine yahut topluma derin, tutarlı ve doğru eleştiriler geliştirdiğini de söylemeliyiz.
Seni Ne İhtiyarlattı’dan sonra yayımlanan Melek Kayıtları da yine uzun bir aradan sonra Abdullah Harmancı’nın yazdığı öykülerden oluşuyor. İki bin on sonrası döneme rastlayan öykülerde Harmancı kısa öyküye yaslanıyor hikâyelerini anlatırken. Uzun bir dönem ara verdikten sonra çıkan kitapta daha oturmuş, daha sükûna ermiş bir anlatım görüyoruz. Karakterler daha sakin, daha bilge diyebileceğimiz bir durumdalar. Kendi içine daha çok dönen karakterler, etrafını, etrafında olup bitenleri daha etraflıca görmekte, daha sakin kararlar verip, çıkarımlarda bulunabilmektedir.
Yine bu kitapla birlikte Abdullah Harmancı’nın dönemin kelimelerini, öne çıkan kavram ve tartışmalarını da öyküsünde kullandığını görüyoruz. Bu yönüyle yazar, zamanından kopuk olmayan ve gündelik hayata dair şeyleri de öyküsünde çekinmeden kullanarak önemli bir iş yapıyor.
Geçtiğimiz aylarda yayımlanan son kitabı Behçet Bey Neden Gülümsedi? kitabı genel bir Abdullah Harmancı öyküsü fotoğrafı görmemizi sağlıyor. Yazarın ikinci öykü kitabından son öykü kitabına kadar işlediği, kullandığı birçok şeyi görebildiğimiz bir kitap Behçet Bey Neden Gülümsedi? Kısa ve uzun öykülerin içinde, toplumsal ve bireysel çatışmaların yer aldığı, dönemin sosyal ve siyasi tartışmalarının yanı sıra edebiyat dünyasının içine de ciddi eleştirilerin getirildiği öyküler Abdullah Harmancı’nın öykü evreninin artık oturduğunu ve Türk edebiyatında adı sayılan usta isimlerden biri olduğunu bize gösteriyor.
Abdullah Harmancı’nın öykü kitapları dışında öyküler ve öykü kuramı üzerine yazdığı Kurmacanın Büyülü Sureti, Nuri Pakdil ve Edebiyat Dergisi’ni odak alan Yazının Yükü, 28 Şubat’a dair öykülerin derlendiği 28 kitabı yazarın diğer kitapları.
Abdullah Harmancı öyküsü için genel birkaç şey söylemek gerekirse, Harmancı ilk öykü kitabından son öykü kitabına kadar dinî, kültürel hassasiyetleri olan ve bunları öykülerinde gizlemeyen, bireyin iç çatışmalarından başlayarak yavaş yavaş toplumsal çatışma ve sorunlara eğilen öyküler yazan, kır ve kent arasında yaşanan yoğun göç, iki bin sonrasının sosyal, siyasal olaylarının gündelik hayata etkisi gibi çeşitli konularda derinlikli, tutarlı ve ciddi eleştiri ve gözlemler yapan bir yazar olarak ön plana çıkıyor.
Harmancı öyküsü, zamanının popüler akım ya da rüzgârlarına kapılmadan, kendi yolunda, kendi çizdiği izlek üzerinden, emin ve yavaş adımlarla ilerliyor. Bu da öykülerin her zaman kalıcı ve okurunda karşılığı olan metinler olmasını sağlıyor