
Hikâye; öznesi “insan” olan hayatı, zaman ve uzam kurgusu içinde yeniden tasarlayan bir türdür. Dilin imkânlarıyla varoluşu ifşa etme olanağı bulan Batılı aklın ürettiği hikâye ile günah çıkarmanın mümkün olmadığı Doğulu kalbin anlatısı, “insan” bağlamında ayrı zeminlere oturur. Genel anlamda sanatsal bakış açışındaki farklılık buna dayanır. Resim, heykel, tiyatro gibi sanat şubeleriyle anlatı türleri bu farklı bakış açısına bağlı olarak kendine yaşam alanı bulur.
Tanpınar, Doğu-Batı ikilemi yaşayan ve bunu en iyi yansıtan sanatçılardan biridir. Onun “yekpare zaman” dediği hayatın doğal akışı, kendi şiirlerinde terennüm edilirken bu yekpare zamanın vücut bulduğu hikâyelerin ise Mustafa Kutlu tarafından anlatıldığını söyleyebiliriz. Tanpınar’ın anlatılarındaki güçlü kurgu, estetik kalem ile birleşince romanlarında girift bir anlatıma dönüşür. Hâlbuki Kutlu’nun kalemi anlatının girift süslerine bulaşmadan Yunusça bir akış bulur. Bu akış, okuyucuya bir anlatıyı okuma değil, seyretme imkânı sunar. Kutlu, kolay söyleyişin kapısını aralarken olup biteni kendi doğallığı içinde sehl-i mümteni bir derinlikle yapar.
Kutlu’nun hikâyesinde an’ın fotoğrafı ve/ya dönemin panoraması vardır. Onun anlatısında Anadolu ve bizim insanımızın hayat serüveni, yine kendine özgü bir üslupla anlatılır. Her bir hikâyesinde hayatı doğru okuyup iyi anlayan bir “tip/ karakter” vardır. Sağlam ve yapmacıksız bir dille inşa edilen hikâyeleri, “hikmet”e varan ana yolun küçük patikalarıdır. Sırra erme, onda varolma, kıssadan hisse çıkarmayı ustaca kurgular. Batı anlatısını Doğu’ya taşırken yepyeni bir kurmacayı yakalar.
Kutlu, hikâyelerinde çoğunlukla post-meddahlık kimliğiyle karşımıza çıkar. Kahvede çay içerken sade, süssüz ama bütün dikkatleri üstüne çeken meddahın tatlı diline teslim olur her şey. İskemlede oturan insanların “sıradan bir anı”nı tasvir ederken bize ait olanı bir çırpıda kendi bütünlüğü içinde yansıtıldığını ancak hikâye biterken anlarız. Toplumu doğru okuyup yorumlayan Kutlu’nun “aşırı yorum”a kaçmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Hikâyeleri, çoklu anlam katmanlarına sahiptir. Ampirik okurun anladığı ile örnek okurun anladıkları birbirinden farklıdır. Kutlu’nun başarılı yönlerinden biri de,
her okurunu hikâyenin kurmaca dünyasında tutabilmesidir. Toplumdan bireye, bireyden topluma geçişleri tümel ve tikel bir ustalıkla gerçekleştirir.
Kutlu’nun hikâyelerindeki izlek, genellikle kent ve kentli etrafında şekillenir. Kent ve kentli hayatın getirdiği değişim ve dönüşüm, hikâyelerinde esas odak noktasıdır. Yalnızlık, yozlaşma, yabancılaşan bireyin bunalımları, yoksulluk, kimlik çatışması… gibi temalar hemen her hikayede görülebilir.
Metanın hâkimiyetiyle kaybolan metafizik, bir sancı gibi sirayet eder hikâyelerine. Kentin cazibesine kapılan Anadolu insanı, yokluk ve yoksulluk içinde savrulur. Modern hayata yenilen insanımızın yenilgisi, aslında topyekûn bir yenilgidir. Profan ve seküler hayatın geleneksel olana karşı sürdürdüğü tahakküm, kalabalıklar içinde yalnız ve kimsesiz olan insanımıza farklı maceralar yaşatır. Ruh, kalp ve akıl üçgeninde “mutsuzluk parodisi” iç mırıldanmaların sessiz hikâyeleri olur.
Kutlu, modernizme karşı geleneksel olanı koyarken dikte etmez, sohbet eder. Derdini, düşüncesini, davasını naif bir dille ifade eder. İyi ve güzel olanı “insaflı” bir yaklaşımla çoğaltmayı seçer. Hikâyelerindeki sembolik dil, zaman zaman ironi ve paradoksla birleşir. “Allah varsa trajedi yoktur” düsturunca olayları ajite etmek yerine ironiyle vermeyi daha doğru bulur. Bize özgü olanı modern zaman aracıyla ifade ederken şarka yakışan bir kimlikle var olmayı önceler Kutlu. Politik olana uyma yerine onunla hesaplaşmayı seçen Kutlu, kent olgusunu şarkî bir bakışla değerlendirir. Modern toplum yurttaşı olmak yerine “kendi olmak”, herkesleşmemek ana vurgulardan biri olarak görülür.
Mustafa Kutlu, gelenekçi ekölü olduğu gibi kabul etmez. Onu, kutlu bir poetikaya dönüştürme derdindedir. Gayesi “insan” olan sanatçı, onun ontolojik varlığını felsefi bir kaygıyla değil; daha basit ve anlaşılır bir olgu olarak ele alır.
Mustafa Kutlu, kentli yaşamın getirdiği değişim ve dönüşümü “dert edinmiş” ve bu olguyu hikâyelerinde “insanımızın açmazları” ortaya koymuştur.
Yengi ve yanılgılarımızı hikâyelerindeki tip karakterlerle yansıtan Kutlu, hikâye dünyasına yepyeni pencereler açmayı başarmıştır. Kutlu, Yokuşa Akan Sular’da 1980 sonrası toplumun geçirdiği değişim ve dönüşümü, Yoksulluk İçimizde hikâyesinde modernizm eleştirisini, Ya Tahammül Ya Sefer’de var olmanın farklı boyutlarını, Bu Böyledir’de geleneksel değerlerin yozlaşmasını, Sır’da bireyin ve toplumun modernleşmeyle başlayan bunalımlarını, Hüzün ve Tesadüf’te bireysel kaygıların topluma yansıyan taraflarını, Uzun Hikâye’de aidiyet meselesini, Beyhude Ömrüm’de bir olgu olarak göçü, Mavi Kuş’ta sembolik olarak hayatın bir oyun eğlence yeri olmadığını, Tufandan Önce’de politik ironiyi, Rüzgârlı Pazar’da göç ve yoksulluk temini, Chef’te parayı, Menekşeli Mektup’ta aşkı, Kapıları Açmak’ta kimlik sorununu, Huzursuz Bacak hikâyesinde modernizmi, Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı’nda kurmaca dünyanın yapısını, Zafer yahut Hiç’te kentli bireylerin sorunlarını, Hayat Güzeldir’de şükür, kanaat, merhamet, rıza ve paylaşmayı, Akasya ve Mandolin’de İstanbul’u, Yoksulluk Kitabı’nda her yönüyle kenti sehl-i mümteniyle göstermiştir.
Düşünce, Kültür ve Edebiyat Dergisi Ay Vakti İdealonline Süreli Yayın Veri Tabanında.
www.idealonline.com.tr
Dergiye Erişim:
Ay Vakti’ni aşağıdaki adresten takip edebilirsiniz.