Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -31

kesme nevânı
içine salsalar da keder
kırılsa gönül medd ü cezr ile
hepsi geçer…
hepsi geçer…


el’an Şirâze, gün yüzünü dönerken geceye,

tırmanıyorum içimdeki Altay’a
ben hep tırmanıyorum Şirâ­ze
tırmandıkça dikleşiyor yokuşlarım
annem düşüyor aklıma bir ara
annem Şirâze, hep uzağımda hep uzağımda
“bir gelse” diyorum, sanki bitecek yorgunluklarım
işte o an başlayacak evcilik oyun­larım

el’an Şirâze, herkes evine çekilirken

sevilmediğimin altını çiziyorum koyu kırmızı bir kalemle
sevmek de sevilmek de bir türlü içinden çıkamadığım
altını çizdikçe belirginleşiyor yalnızlığım
yalnız­lık Yusuf’un kuyusu, içine düşen ben Şirâze
kervanlar bekliyorum, başı belli sonu olmayan
anlat ba­na rüyamı, anlat da çözülsün dilim
söylenmemişleri dizeyim ardı ardına
anlasın karşıma çıkanlar taş­lar nerelerden sürüklenir gelir
dünyanın bir ucundan diğer ucuna Şirâze
dünyanın bir ucu diğer ucu, diğer ucu bir ucu Şirâze

bir lâhza durup
lûtf ile mercanları saçsan
düşse sana kem bakan…
düşse sana kem bakan…


el’an Şirâze, memleket büyüyor gözlerimde allı yeşilli, morlu mavili

içim titriyor, içimden katarlar ge­çiyor
göğümde beyaz bulutlar, rüzgâr desen of be Şirâze
ne aramak, ne özlemek hepsini sil baştan; sil baştan külliyen
sildikçe açılacaksın, hayat bir “dur” çekecek
durmadan bakılmıyor Şirâze, durma­dan da üstelik gidilmiyor
dur kalk nöbetlerimde ağrılar saplanıyor başımın sol cenâhına
çömeliyorum kıyı köşeye, kıyı köşede sol cenâhım azdıkça azıyor
uyumalıyım, uyuyup ağrılarımı uyut­malıyım
bir yol bulup onu atmalıyım ya da satmalıyım, mümkünse fırlatmalıyım
çaresi yok Şirâze, herkes kendi acısını tek başına çekiyor

nazenin olanın hâlinden
bîhaber
açar zakkumlar pembe ve beyaz
“dalmışlar tahayyüle” der
incinir kelebekler…
incinir kelebekler…


el’an Şirâze, vakti dayadık vakte vazifeleri unuttuk yine

gündelik telâşların çemberinde sesimizi yük­selttik hiç üstüne,
bir hiç olsa olsa hiçtir işte,
sevdanın taktığı çelmelerle ya­ra berelenmiş
dört yanımdan sızan kanlarda boğulmak üzereyim
boğulsam sevda kalır mı Şirâze
kal­sa da kime kalır

vurulmadan önce zamanı durdurmalı, bakmalı iyiden
vurulmadan önce bir güzel ağlamalı, kurutmalı yaşları dipten
vurulmadan önce bu yüreği vurmalı Şirâze, bitirmeli hepten

ben Şirâze, her damlada yitişimi izlemedeyim
ben Şirâze, hep gidenlere, bir türlü gelemeyenlere

laf üstüne laf dizmedeyim
ben Şirâze, her sabah yeni bir ene silmedeyim
ben Şirâze, hep bir yerde, hep bir yerde beklemedeyim
ben Şirâze, biledikçe sensizliği bilenmedeyim

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Yüksek Ruhlu İnsanlar / Naci Gümüş
Yeşilçam 12 Eylül’ü Sorguluyor / Gülşah Nezaket Maraşlı
Yalnızlık Bir Kıştı Dinmeyen / Naz
Tömbeki Üstüne veya “Nargilemin Dumanı, Yokt... / Reşit Güngör Kalkan
Talebe, Hafız ve Hattat / Fatma Balcı
Tümünü Göster