
Yazar hakkında bilgi toplamak ve yazarın edebî coğrafyasını gezmek, sanatsal gerçekliği değerlendirmek için rubrikler, nesnel aynalık eder. Rubrik, beklenen performans tanımlarının, farklı boyut ve düzeylere bölünerek bir ölçekte gösterilmesidir. Sanatsal gerçekliğin uygulanırlığı için sanatsal rubrikler kullanılabilir.
Eserin sanatsal değerini analiz ederken ölçme sonuçlarının güvenirliği ve geçerliği açısından rubrikler nesnel edimlerimizi pekiştirir. Davranış göstergelerinin ana ve alt ölçütlere uygunluğunu arketiplerlere göre değerlendirmek bizi zor durumda bırakabilir. Hikâye gibi yeni bir türün tahlilinde kuşkular dağ gibidir.
Yeni bir türün metodolojik, kronolojik hatta sosyo-antropolojik yapısında hep soru işaretlerimiz var. Roman ve hikâye, edebî türler içinde çocuktur. Büyümeye devam ediyor. Sanatsal metodolojisini tamamlamayan, sosyal antropolojisini tam oluşturmamış, eski türlerin kronolojik sırasında farklı formlarla bize sunulan türler. Bu türleri tahlil metodolojisinin bilimselliği bu yüzden zordur. Birkaç yazarın kuramsal yaklaşımı mutlak gerçekliği vermez. Kaldı ki öykü ve roman üstünde analitik değerlendirmelerin azlığı nitel imleri çürütüyor. Bu yüzden analitik rubriğimizin ölçüleri, Üstat’ın hikâyeleri konusunda bize ışık olacaktır.
-Sezai Karakoç hikâyelerinin çok okunmasının nedeni nedir? Her öykü, her eser bir çocuk. Bu çocukların beklenen performansı nedir? Dili, kurmacası, temaları, mesajları, bağlamları, bağdaştırmalarının ölçüsü nedir?
-Yazar, bunların farkında mıdır? Bir eserin okunurluğunun ölçüsü nedir?
Bu hikâyeleri Sezai Karakoç gibi velûd bir yazar yazmasaydı bu kadar kıymetli olur muydu?
İşte, sanatsal rubriğin aynasından baktığımızda bu soruların cevabı çıkıyor.
Üstadın hikâyeleri; dili, temaları, mesajları, anlatıcılığı, kurmaca metinlerin formları açısından değerlendirme ölçeğinden geçirdiğimizden üst bir performans görüyoruz. Hatta piyasada ünlü öykücü olarak gördüğümüz isimlerden daha güçlü metinleri var. Medeniyet ve düşüncenin hikâyesini yazmıştır. Bu farklı bir başarıdır. Metafizik, diriliş, dönüş, duruş gibi düşünüş yolculuğunu veriyor hikâyeleri.
“Kefeni yırtılan bir ölü müyüm?” gibi üst bir dili, yeni bağdaştırmalar, farklı söylemler, yeni bağlamlar var. Ölçeğimiz, bizi daha nicel şeylere götürdü.
Kuramsal Açıdan
“Sanatçı, nesneyi yorar.”(1)
Üstadın sanata bakışı geniştir. Öykülerinde de farklı bakış açıları görür. Bütüncül bir yapı tüm öykülerinde görülmese de başarılı örneklere rastlıyoruz. Bütüncül yapı ve onun alt birimlerini kurgulayan hikâyeci azdır.
“Kızı ancak beş dakika gördüm, ama değdi doğrusu.”(2)
İçinde yaşanan zaman ile içte yaşatılan zamanın yoğunluğu aynı yapıda verilir. Bu üst bir tekniktir. Ekspresif bir türdür hikâye. Estetize edilmesi gerekir. Hikâye bir enstantanedir. Bu enstantanenin öykülenmeye değer olması gerekir. Merkezi bir odak olan vakayı bulmak, vakayla beraber etkin bir karakteri, etkin dil, etkin yeri, diğer etkin formlarla donatmalıyız. Ya da vakayı etkin ve yetkin kesitlerle sunmalıyız.
“Evet, mum, kendini, bir bakıma, yine kendisi olarak ve kendisi olmak uğruna tüketiyordu.”(3)
İçinde yaşanan zaman ile içte yaşatılan zamanın yoğunluğu aynı yapıda verilmesi burada da görülür. Kurmaca metinlerindeki kuramsal bağlar yenidir. Çocuk olarak gördüğümüz modern kurmacanın ‘sahneleme’, ‘özetleme’, ‘anlatma’ ve ‘gösterme’ yöntemleri vardır. Öykünün formlarıyla ilgili zayıflık görülmez. Fakat tüm formlara hâkim değildir. Bizdeki tüm hikâyecilerde, teknik konusunda kısmî zayıflık görürüz.
“Hâkim bakış açısını” sıklıkla kullanmıştır. Bu bakış açısı kullanıldığında, anlatma veya özetleme yöntemlerinin kullanmak zorundayız. Sezai Karakoç’un hikâyelerinde “anlatma” tekniğine çok sık rastlarız.
“Kimdir o kişi ki, şu veya bu sebeple tabiata, ya da insanın en çok tabiat unsurlarıyla donattığı bir alana, bir alan ki insanla tabiat arasında bir köprüdür, hatta daha çok tabiata yakındır–”(4)
“Ama nihayet Nuh’un Gemisi de insan örgütüdür. Tanrı buyruğuyla kurulmuş bir insan örgütü.”(5)
Görülen ve görülmeyen yaşantı birlikteliği, “özetleme” akış içerisinde figürün bireyliğini derinlemesine irdelemek suretiyle sağlanır. Zaman zaman çok başarılı “özetleme” zaman, vaka özetlemelerine rastlarız. Başarılı kurmaca yazarları, “özetleme” tekniğini sıklıkla kullanır.
“Zaman atlaması”, olay genellemesi ile romanda görülen gevezeliği bu teknik rahatlıkla verir.
Sezai Karakoç hikâyelerinde “zaman atlatılması”, olayın genellemesi, çağrıştırıcı, durulayıcı, teknikler var mı? Çoğunda olmasa da bir kısım hikâyesinde bu teknikleri başarıyla kullanmıştır. Bu teknikleri, hikâye hikâye değerlendirmek gerekir.
“Gösterme” tekniği postmodernistlerin kullandığı bir tekniktir. Yazarımızın öykülerinde pek rastlamadığımız bir teknik. Bu teknik, son dönem modern ve postmodern hikâyecilerimizde var. Gerçi, “gösterme” tekniği kullanmadan iç çözümlemeler, psikolojik derinlikler, bireyin iç dünyasını yansıtıcı metinlerle karşılaşıyoruz. Bilinç akışı, iç monolog, farklı epizotlar hikâyenin formları arasında verilmese de çağrıştırıcı metinler görüyoruz.
Genel Bir Bakış Sezai Karakoç’un hikâyeleri, kendinden kendine geçişin diriliş bağlamıdır. Tanıdık, bir iç ses.
Dirilişin tahkiyeli aynası. Kendimizi ve onu ve O’nu gördüğümüz öyküler. Düşüncenin hikâyesi. Düşündürenin, düşleri ve eylemi olanın hikâyesi. Medeniyet, eyleminde bulanan üst karakterlerin hikâyesi. Üstat’ın hayatı ve hayat düşüncesini bilenler onun hikâyelerinde diriliş tahkiyesinin kurgularını görür.
Klasik hikâyenin formlarıyla yazsa da kısmen kesitlerden durum hikâyesi izlerinin formlarını da görürüz. Düşünce hikâyesi yazmak çabasında olduğu için bahsettiğimiz tahkiye formlarıyla çok uğraşmamıştır.
Meydan Ortaya Çıktığında – Hikâyeler I (1978), Portreler – Hikâyeler II (1982)
Beşi, Meydan Ortaya Çıktığında; on iki, Portreler, toplamda on yedi hikâyesi var.
Hikâyeler, yürüyüş, duruş ve dönüş çağrışımlarıyla diriliş tahkiyesinin seyyahlığını bize sunar.
“Meydan Ortaya Çıktığında” Mahalle sosyolojisi, insan psikolojisi, dirilişin meydanını net görüyoruz.
“Ziyaret”te ölü, kasaba/kent, dağ, güneş, ev, öz.
“Kartal”da temel sembol “güneş”tir. Güneş, çağrışım olarak medeniyeti, dirilişi veriyor.
Portreler – Hikâyeler II’de, gerçek hayatın tanıklığı var. Burada, gerçek hayatın öyküleri var. Fakat bu tanıklıkta da yine düşünen, kendinden olana giden, sorgulayan, ölüm, kalım, zaman arasındaki diriliş ve duruş eksenini çağrıştırır.
“Sade Bir Yüz”de düşünce yine var. Siyasete atılmış bir avukat merkezde.
“Topraktan Başlayarak” Ölüm ile diriliş,
“Ah! Kendi ölümünden kurtulmak.”(6)
“Keskin bir ışık gibi varoluş var.”(7)
“Tuzak ya da Son Günler” ölüm, milletin kurtuluşu,
“Sanki ilk insandı, Havva da oradaydı.”(8)
“Özgürlüğün bedeli, özgürlüğü yitirmeyi göze almaktır.”(9)
“ Dönüş” ölüm, hayat, varlık, diriliş…
“Koca Yakup evi. Her taraf türbe yeşilliği. Bütün yoksunluğu içinde ne büyük arkaizm”(10)
“Bağbozumu” Kasaba düşüncesi,
“Dağ” arınma
“Dağa, eşkıyalar çıkardı. Rahipler, azizler, veliler, dervişler, mecnunlar, meczuplar, delileler çıkardı. Âmâ kendisi niçin çıkmıştı ki hiçbirinden değildi.”(11)
“Bülbül” ölüm, ölümsüzlük, metafizik
“Bülbül ölmüş müydü? Dahası, onun ölmüş olabileceğini kabul etmek istemiyorum. Zaten o her bülbülde bir parça yaşamıyor mu? Bülbülün her ötüşünde, onun ötüşünden bir şey yok mu?”(12)
“Bekçi” statüko
“Kayboluş”yabancılaşma
“Kiralık Bir Ev” değerler…
Bütün hikâyelerin tematik haritasına baktığımızda düşünce şehirlerini görürüz. Temaları ve onları çağrıştıran cümleleri bir araya getirdiğimizde diriliş, medeniyet, düşünce, dönüş, arınış, varoluş gibi düşünsel bağları rahatlıkları görüyoruz. Onun hikâye diyalektiğini de sermiş oluruz. Sanatı, metafizik bir zeminde yürütür. Dini, uygarlığı ve metafiziği birbirinden kopmaz bağlarla verir. Hatta hikâyelerinde, Anadoluculuğu bu bağlarla beraber verir. Portreler’deki Bağbozumu, Bekçi’de olduğu gibi.
Onun hikâyelerinde, medeniyetin de tahkiyesi var. Ahlak ve inancı temel merkeze alan bir medeniyet tasavvuru var. Bu tasavvuru yaşayan karakterler, bu tasavvuru odağına alan hikâyeler var. Kutsal odağına, yerliliği de katmıştır. Ancak, onun yerliliği de kutsalla beslenmiştir.
Velûd kalem, velid kalemin hikâye yolculuğu, şiiri gibi üst sınırı zorlamaz. Onun ustalığı buradadır devam ediyor. Bağlamlar ve sözcüklerin anlam bağdaştırmaları arasında yetkinlik söz konusudur. Gelenek ile sanatsal gerçekliğin mühendisliğini iyi sergiliyor. Şiirlerinde de olduğu gibi geleneğin derin izleri var. Bu gelenek İslâm ve Anadolu geleneğidir. “Bağbozumu” da bir diriliştir. Dirilişin niyetini taşır. Kendi değerleriyle, kendini bilmek, kendinden olanı yaşamak da dirilişin tahkiyesi değil midir?
Çoğullaştırıcı ve derinleştirici nitellerin edimleri kurmacanın içinde bize bir ufuk açıyor. Kültürel köklere iniyor kurmaca. Anlatıcı, kökleri yeşermesini sağlıyor. Diriliş çınarının gölgesinde, millî ve İslami karakterler, içe, öze,
sosyal algıya dönüş için her zaman eylemdeler.
Ontolojik orijinalite olarak İslami olanı görür yazar. Ve bu çizgiyi edebî türlerin çoğunda sergiler. Onun medeniyet tasavvurunu biliyoruz. Bu tasavvur kurmacanın içinde de devam etmiştir. Medeniyetin hikâyesinde, “diriliş” idealizmiyle yoğrulmuş vakalar ve bu vakanın yerli ama evrensel düşünenlerden oluşuyor.
Onun idealizmini yansıtan” diriliş” hikâyeleri eylemdedir.
Değerler, duruşlar, duruşmalar, dönüşler, kendini buluşun aktarımlarını görürüz. Yani, hikâyeleri, niyetlidir. Karakterlerinin niyetiyle, yazarın niyeti aynı izlekte. Karakterleri, değerlerimizin yola konulan aynası gibidir. Metinler, bir dönüşümün, idealizmin, ortak paydaların, çağrışımlarını veriyor. Bir mütefekkirin hikâyesini veriyor. Temalarının merkezini bu kimliğiyle öne çıkıyor. Dünya, ahiret, diriliş, hayat, ölüm, dönüş, doğruluk, güzellik gibi soyut gerçekliğin gölgesinden metafizik bir yolculuk.
Farklı bir hikâye, sunar. Kuramsal formlara sadık kalsa da kullanmadığı teknikler de göze batmaz. O, teknik formlardan çok düşünceyi, dirilişi, tahkiyeye ustalıkla giydirmeye çalışan İdris gibidir. Moda ve modernin peşinde olmayan bir İdris. Medeniyeti giydirmek daha önceldir. Belki, modern formların tuzağında kalıp teknik hikâye peşinde koşmamıştır. Başarısı buradan geliyor.
Kaynakça:
1. Edebiyat Yazıları I – Medeniyetin Rüyası Rüyanın Medeniyeti Şiir, İstanbul 1997, s. 35
2. Edward Morgan Forster, 1927 Cambridge Konuşmalar-1
3. Meydan Ortaya Çıktığında Sf.47.Diriliş Yayınları
4.Dönüş; Portreler; Sf. 61. Diriliş Yayınları
5. Meydan Ortaya Çıktığında; Sf.13. Diriliş Yayınları
6.Portreler-syf 35. Diriliş Yayınları
7. Portreler-syf 41. Diriliş Yayınları
8. Portreler-syf 49. Diriliş Yayınları
9. Portreler-syf 57. Diriliş Yayınları
10. Portreler-syf 63. Diriliş Yayınları
11. Portreler-syf 99. Diriliş Yayınları
12.Portreler-syf 118. Diriliş Yayınları