“Bir kedi miyavlar yalnızlık hakkında elinde bir belgeyle geçer” Cahit Zarifoğlu
Kış kedisi: sokak kedisi
“Baba, bunlar sokak kedisi mi?”
“Baba, kediler beni tanır mı, beni severler mi?”
“Baba, ben de kulaklarımı onlar gibi uzatsam, yerde sürünerek gitsem yanlarına, anlarlar mı?”
“Baba, kediler konuşur mu, simit yerler mi?”
“Baba, onların da evleri var mı?”
(…)
Bunları beş yaşındaki kızın soruyor, sahildeki çay bahçesinde; dıgıl dıgıl, ardı arkası kesilmiyor sorularının. Mevsim kış olmasına rağmen, hava günlük güneşlik; pırıl pırıl. Üşümüyorsunuz. Boğaz’da gidip gelen vapur ve gemilere bakıyorsunuz zaman zaman, bir yandan da simitlerinizi yiyorsunuz. Etrafınızda bir sürü kedi, renk renk; tam da kızımın istediği gibi. Bayılıyor onlara, içi gidiyor.
Kim bilir neler canlandırıyor o küçücük muhayyilesinde kedilere dâir?
Biraz daha ilgi gösteriyorsun sorularına, daha iyi anlayabilmek için onu. Zihninde çeşitli sokak kedileri canlandırıyorsun hemen, çocukluğunun da yardımıyla biraz.
Çok ama çok sevdiğin kedilerin olmuştu; onları hatırlıyorsun. İçin burkuluyor, eziliyor, bir tuhaf oluyorsun. Kara Kedi, Cingöz, Minnoş… Üçü de harikaydılar. (Bırak şimdi çocukluğunu ve harika kedilerini de sokak kedilerine gel artık; onlardan söz et biraz. Ne yer, ne içerler? Ne yaparlar bütün gün sokaklarda? Hangi tür ve cinsleri vardır? Trafiğin yoğun olduğu saatlerde nasıl geçerler karşıdan karşıya? İşte bize bunlardan bahset. Çok zamanımız yok ama! Bir an önce başlasan diyorum.)
İçindeki sese hak verip başlıyorsun anlatmaya, şöyle;
Taran Kedi: Kedilerin en irisi olanı budur; dev gibidir ve geceleri ansızın çıkıverir insanın karşısına. Kara tüylü, kırmızı gözlüdür. Karanlık bir gölge gibi dolaşır puslu sokaklarda. Taran Kedi’nin kocaman sesini duyan çocuklar, sırtlarında bir ürpertiyle, ninelerine biraz daha sokulur ve ısınmaya çalışırlar. Pencereden bakmaya cesaret eden çocuklarsa, kor gibi yanan bir çift gözle karşılaşıp, hemen perdeyi kapatırlar.
Kulaksız Kedi: Bu kedilerin de mekânı sokaklardır. Gündüzleri görünürler insana. Duyamadıkları için, yanlarında rahatça konuşulabilir. Beş adam boyu mesâfeden, sizi sessizce izlerler. Ani hareketleri hiç sevmez ve hızla yok oluverirler. Eğilerek, baş ve işaret parmaklarınızı birbirine sürterseniz, yavaşça gelip, kulağınıza bakarlar; kuyrukları dalgalanır ve hiç konuşmazlar.
Tek Gözlü Kedi: Yalnız dolaşır, çapraz yürür. Ani dönüşler yapmazsa, tek gözü olduğunu göremezsiniz. Onlardan biriyle karşılaşanlar, bu kedinin ‘gün görmüş’ olduğuna kâni olup, saygıda kusur etmezler.
Topal Kedi: Araba çarpıp topal kaldığı için bütün insanlardan, arabalardan, teknolojiden, kısacası dünyadan ve yaşamaktan nefret eder. Böylesi binlerce var şehrimizde. Veteriner hekimlere büyük iş düşüyor aslında. Bu vesileyle onları göreve çağıralım buradan.
Öksüz Kedi: çok duygusal ve yapayalnızdırlar. Sabahtan akşama kadar, anne ve baba sevgisinin nasıl bir şey olduğunu düşünürler, düşündükçe de ağlama krizine tutulurlar sık sık.
Çöp Kedisi: Genellikle çöp atmaya gidildiğinde, çöp bidonundan ani fırlayışlarla ürkütürler insanı. Kesinlikle zararsızdırlar, çöp poşetlerini dağıtmak dışında. Biraz da kavgacıdırlar. Eh, ne yaparsınız! Geçim dünyası işte.
“Baba, eve gidelim mi artık?”
Birden uyanıyorsun dalıp gittiğin kedili hayallerden ve iç konuşmalarından. Vaktin epey ilerlediğini fark edip kalkıyorsun oturduğun yerden.
“Gidelim kızım” diyorsun.
Ve yürüyüp gidiyorsunuz baba kız, el ele, zihinleriniz kedilerle dopdolu olarak, evinize doğru.