Genel Edebiyat Bilimi Nedir?

Öncelikle edebiyat kavramını açıklamak gerekir. Edebiyat nedir?  Edebiyat: Malzemesi dil, kaynağı yaşantılar ve hayal gücü olan, şifahi ve kitabi eserlerden teşekkül eden bir sanattır. Genel edebiyat Bilimi nedir? Edebiyat kuramlarını, tarihî gelişimini, çözümleme yöntemlerini, değerlendirme ilkelerini, yaratıcılık üreticilik süreçlerini, ulusal sınırları aşarak tetkik eden, belgelere istinaden araştıran bilim dalıdır. Hülasa, genel edebiyat bilimi edebiyat ile ilgili ürünlerin belirli metotlarla tetkik edilmesi demek olan edebiyat biliminin ulusal sınırları aşarak genişletilmiş şekli olarak tasavvur edilmiştir. Şunu da unutmayalım, yukarıda açıkladığımız gibi “edebiyat” kavramı ile “edebiyat bilimi” kavramı birbirinden farklı kavramlardır. Konunun salahiyeti açısından bu önemlidir.

Şimdi kısaca genel edebiyat biliminin tarihçesine bir göz atalım. Genel edebiyat teriminin isim babası Fransız edebiyat bilimcileridir. Almanların katkısı bunun bilimselliğini vurgulayıp genel edebiyat bilimi terimini kullanmaları yönündedir. 19. yüzyıl pozitivistlerinden olan Alman filozof  Wilhelm Dilthey  tabiat bilimlerinin dışında kalan bilimleri manevi bilimler adı altında toplamıştır. Dilthey’in bu sınıflamayı yapmasında şu üç unsur etkili olmuştur: 1) Bu bilimlerin insana yönelik olması, 2) Bu tür bilimlerin hepsinin temelinde yaşantıların olması, 3) İnsanla insan, insanla tabiat arasındaki etkileşime bağlı olması. Bunlar çoğaltılabilir ama geneli itibarıyla manevi bilimlerin ortak özellikleri bunlardan teşekkül etmektedir. Manevi bilimlerin oluşması yalnız akılla değil tüm içsel güçlerle mümkün olmuştur. Bu tartışılabilir ama şu da bir gerçektir ki bazı şeyler aklın ötesinde vücut bulur. Bunu belki bilimsel olarak açıklamak mümkün olmayabilir.

Ayrıca Dilthey edebiyat alanlarına bilimsel yaklaşımın özelliklerini vurgulayan ilk Alman filozofudur. Edebiyat bilimi terimini ilk olarak  kullanan ise Th.Mundt’tur. Pozitivist edebiyat tarihçiliği tabiat bilimlerinin illiyet ilkesini tarihçilikle birleştirirken edebiyat bilimini tabiat bilimlerine ve tarihe yakın tutma çabası içerisindedir. Daha sonraları tarihçiliğin değerlendirmeden kaçınma ilkesiyle edebiyat biliminin kuramsal temelleri atılmıştır. 19. yüzyılın sonlarında E. Elster, psikolojik edebiyat araştırmaları çerçevesinde edebiyat tarihini filolojiden ayırmak ve filolojinin sınırlarını genel edebiyat bilimi olarak genişletme gereğinden bahsetmiştir. Bunlardan sonra edebiyat biliminde nedensellik usulünün terk edilip anlamanın ön planda olduğu bir yöntem üzerinde bir görüş ortaya atılmıştır.

Edebiyat biliminin diğer bilimlerden ayrı bir tarafı vardır. Bu fark, edebiyat biliminin incelediğini nesnelleştirmesi sürecinin deneysel analitik bilim teorisi açısından problemli oluşudur. Edebiyat biliminde araştırma yapan ile okuyucu özdeştir. Bu nedenle nesnel metin algılaması okuma işini yapanın bilgi donanımına, duyarlılığına ve deneyimine bağlıdır. Bundan şunu anlıyoruz: İşi yapanla nesneyi, yani inceleyenle inceleneni ayırmak tabiat bilimlerinde olduğu kadar kolay değildir. Edebiyat biliminde var olan öznelliği aşma çabası edebiyat bilimciyi uyguladığı yöntem istikametinde daima uyanık tutacaktır. Aksi takdirde nesnellikten uzaklaşama meydana gelir, bunu da bilim kabul etmez.

Bir başka problem ise edebî metinlerin matematiksel, istatistiki yollarla kavranmaya çalışılmasıdır. Bu, edebî bir metni bir eğri çizerek açıklamaya çalışmak gibidir. Edebiyat için bu söz konusu olamaz. Albert Einstein bu konuyla ilgili şöyle demektedir: “ Bu, uygunsuz araçlarla bir kopyalama olur, yani sanki bir Beethoven senfonisini hava basıncı eğrisi çizmek gibi.(1)” Demek oluyor ki edebî metinler bu yollarla kavranılamaz. Edebiyat öyle bir sanattır ki bazen onu incelemek için hiçbir yöntem kifayet gösteremez, yani bütün yöntemler kifayetsiz kalır.

Önceden poetik ve estetik alanına giren konular bugün genel edebiyat bilimi alanına girmektedir. Genel edebiyat bilimi ölçütler koyarak, tanımlayıcı, yapısal kavramlar oluşturma eğiliminde çalışmalarını yoğunlaştırmaktadır. Son zamanlardaki eğilimlerden biri de değer yargısı anlamındaki “edebî eser” kavramının yerine yazılı olan her şeyi bu bilimin inceleme alanına sokmaya çalışmaktır. Latince harflerden türetilmiş olan “literatür” kavramının karşılığı olarak Türkçe’de türetilen “yazın” terimi bunu karşılamaktadır. Bunun sonucu olarak “yazın” kavramı  “edebiyat”  kavramının yerine kullanılır olmuştur. Bu doğru değildir. Yazın yazılı olan bütün unsurlar demektir; ama edebiyat edebîlik (estetik haz, farklı bir söyleyiş ve yazış tarzı) içeren bir sanattır. Edebîlik yazıyla ilgili olan bir şey değildir. Yazının ötesinde bir sanattır. Bir metni edebî yapan unsurlar söz konusudur. Binaenaleyh bu kullanım bize doğru bir kullanım gelmiyor.

Edebiyat biliminin ilgi alanına yalnız “eser”i değil her türlü yazılı metni dâhil etmek dil bilimin etkisi sonucu tezahür etmiştir. Daha önceden edebiyat biliminde yer alan poetik, sadece manzum(şiirsel) ürünleri incelerken yeni edebiyat bilimiyle birlikte nesir inceleme alanına alınmıştır. Edebiyat bilimi kavramlarını ve metotlarını dil bilimi kavramları ve metotlarıyla ilişki içinde görme eğilimi mevcuttur. Yapısalcı dil bilim ile Prag yapısalcılığı edebiyat bilimi ile dil bilimini aynı kefeye koyarlar, yani ikisini de aynı önemde görürler. Bu da doğruluğu tartışılabilir bir konudur. Bu noktada şu sorulabilir: Edebiyat bilimi dil bilimselleştiriliyor mu?  Bu sorunun cevabı bizce hayır, şuan için böyle bir durum söz konusu değildir. İkisinin de kaynağı dildir ama yöntemleri farklıdır. Konuyu biraz açalım:

Edebiyat bilimini dil bilime yaklaştırma çabaları söz konusudur. Bunun temelinde ise “bilimsellik” iddialarını görmek mümkündür. Dil bilim nesneldir, edebiyat bilimi ise nesnelliği sağlayamaz, filhakika edebiyat bilimi dil bilimiyle birlikte hareket etmelidir. Bu konunun temelindeki sav budur. Bu konuyla ilgili tartışma yapılabilir ve yapılması da gereklidir.

Dil bilim ve edebiyat biliminin farklı ve benzer tarafları mevcuttur. Dil bilimi  ve edebiyat bilimi, dil bilimsel ve edebiyat bilimsel kuramlar bakımından birbirinden farkıdırlar. Konularının yapısı bakımından ise her ikisi birbirine yakınlık arz ederler. Dil bilim ve edebiyat bilimi dil ürünleriyle uğraşan iki bilim dalıdır. Ortak yönlerinden birisi de budur. Buna binaen edebiyat bilimi ile dil bilimini kesin sınırlarla ayırmak mümkün değildir. Ayırmayı düşünmek ise doğru bir kanaat değildir. Ayırmaya çalışmak her iki bilim alanında karışıklığa yol açabilir.

Bu konuyu değerlendirirken dikkat etmemiz gereken bazı hususlar vardır. Konu ile ilgili “edebiyat”, “edebiyat bilimi” kavramları birbirinden farklı içeriklere sahip olan kavramlardır. Öncelikle bunun bilincinde olmamız gerekir. Aksi takdirde doğru olmayan bir takım fikirlerle konu amacından saptırılabilir.

Konuyla ilgili şunu söylemek istiyorum: Edebiyat bir sanattır. Edebî bir ürünün ortaya koyulması sanat ürününün tezahürü demektir. Edebiyat yapmak sanat yapmaktır. Edebiyat bilimi ise bu sanat dalını çeşitli metotlarla tetkik eden bir uğraş alanıdır. Konuyu kavramlar üzerine bina etmeye mecburuz. Bu şekilde mevzu temelden hâlledilebilir. Bundan hareketle “Edebiyat”, “Edebiyat Bilimi”, “Genel Edebiyat Bilimi” kavramlarını ele aldık. Edebiyat kavramına bilimsel boyutun eklenmesi ve bundan sonraki süreçleri değerlendirdik. Genel çerçevede konu bunlardan ibarettir.

(1): Aytaç, Gürsel; Genel Edebiyat Bilimi

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Yüksek Ruhlu İnsanlar / Naci Gümüş
Yeşilçam 12 Eylül’ü Sorguluyor / Gülşah Nezaket Maraşlı
Yalnızlık Bir Kıştı Dinmeyen / Naz
Tömbeki Üstüne veya “Nargilemin Dumanı, Yokt... / Reşit Güngör Kalkan
Talebe, Hafız ve Hattat / Fatma Balcı
Tümünü Göster