“içim ey içim bu yolculuk nereye
yine bir şehrin ölümünü başlatır gibisin…”
a. câhid zarifoğlu
I.
içimin yorulduğu sokaklardayım, sakin.
henüz yeniyetme bir güvercin duruyor
eski pervazlarda ve uykuluyuz yeni közlenmiş
bir şöminenin kasıklarında. zaman;
ölümün o en canlı hali, geçmişin konalgalarında
adım adım kanarken, biz seninle
bir uçurum kenarını meşru kılıyoruz,
sonsuz yalnızlığında yirmi birinci yüzyılın.
oysa kalbinin o sahte kalabalığında
adım atacak yer yok, biliyorsun.
II.
kimsenin soytarısı değildir hüzün
ve en hassas kalplerin avunuşudur gece
ki çökünce şafağın omuzları üzerine
ne kadar büyük söz varsa yalnızlık üstüne
söylenir ve ayakları titrer soğuktan güzün.
gül değer gülün üstüne, gülüme kan değer.
hayat gereğinden fazla hızlı
ve hiç olmadığı kadar gereksiz şimdilerde
herkes yetişmeye çalışıyor
bir yerlerde gizli ve sinsi, kendi ölümüne.
yapayalnız bir güz ortasında,
savruluyoruz, içimizdeki kara deliğe.
gül değer gülüm üstüne, hezâr güle değer.
senin yüzün asılmasın diye
ben kendimi astım kelimelerin çarmıhına;
ki ölürüm, susarsan eğer.