Kur’ân-ı Kerîm, numûne-i imtisâl mü’min gençlerin ibretli kıssalarıyla dolu.
Esasen Kur’ân’da, “genç” veya “gençler” anlamına gelen “fetâ”, “fitye” kelimeleri ve bunlardan türemiş dokuz kelime geçer.
Habil, hanîf ve Müslüman gençlerin ilk örneği Hz. İbrâhim, iffet ve sabır örneği Hz. Yûsuf, delikanlılık psikolojisinin tipik örneği Hz. Mûsa, varlık içinde güzel kulluk örneği Hz. Süleyman, imânlarında sebatkâr gençler Ashâb-ı Kehf, edeb ve hayâ timsâli genç kızlar Hz. Meryem ile Hz. Şuayb’ın kızları ve Hz. Peygamber aleyhi’s-selâma “anam, babam sana fedâ olsunyâResûlallah” diyen Ashâb-ı Kirâm ve Ashâb-ı Suffe’nin güzîde gençleri.
Hepsi hak yolunun muhibleri, âşıkları ve mücâhidleri.
Nitekim ilk Müslümanların çoğu otuz yaşın altındaydı.
Hepsinin gayesi tek: Hakkı hâkim kılmak, bâtılı ortadan kaldırmak.
Mısır’da önceki hafta İslam ve ilim düşmanı rejim tarafındanüniversite öğrencisi gençler idam edildi ve edilmeye de devam edilecek. Muhammed Mursiler zindandan çıkarılıp, ülkelerinin başına getirilmediği ve yaptırımı olan İslam Birliği oluşmadığı sürece.
Zâlimler ve zulüm sınır tanımıyor.
Mahmûd el-Ahmedî, Ebubekir Seyyid Abdulmecid, Ebu’l-Kasım Ahmed Ali, Ahmed Cemâl Hicâzî, Ahmed Heysemed-Decevî, Ahmed MahrûsSeyyid, İslâm Muhammed Makkavî, Abdurrahman Süleyman.
Ahmed Muhammed Taha Vahdan ise, inşaat mühendisiydi. ve30 yaşındaydı. Evlendikten beş ay sonra kaçırılarak gözaltına alınmıştı.Hanımının mahkeme salonundaki bir aylık kızı Leyla’yı havaya kaldırdığını gösteren fotoğraflarıyla tanındı. Hanımı Rana’nın, kızı Leyla’nın dişinin çıktığını babasına göstermek için dişini işaret ettiği ve kendisinin de kızına elleri ile kalp işareti yaptığı görüntüler de hafızlara kazındı. Vahdan’ın idam edilmesinden sonra kızı Leyla için kaleme aldığı duygusal mektup, eşi ve kızının duruşmalar sırasındaki fotoğrafları yürek burktu. İşte o mektuptan birkaç satır: “Babasının sevgilisi, biricik kızım… Şunu iyi bil ki baban hiçbir suç işlemedi. Benim derdim seni korumak ve sana seni koruyacak bir vatan bırakmaktı, büyük bir hapishane değil. Sana son kez sarılamadığım ve o temiz anlından öpemediğim için beni affet. Seni veda ve ayrılıkların olmadığı Cennet’in kapısında bekleyeceğim. Kıymetlim benim, seni seviyorum…”
Bu durum rahmetli şâirAlâeddin Özdenören’in şu unutulmaz mısralarını hatırlatıyordu: “Ah bebem/Rüzgâr saçlı bebem/İnsanların halini bilsen de bir/Şu kara yalnızlıkta/Körelen ışık benimdir”
Hakk’ın dâvâsı, bâtıla karşı hep sürüp gidecek, adı Nemrut da, Firavun da, Ebu Leheb ve Sisi de olsa.
***
Bu arada, uzun yıllardır Çin zulmü altındaki Doğu Türkistan’ın içli ozanı Kaşgarlı AbdurehimHeyt’in işkenceler sonucu öldüğü haberleri medyada hızla yayıldı. Neyse ki yaşadığı anlaşıldı. Ama bu zulmün bittiği anlamına gelmemektedir. Heyt gibi gençler;güftesi ve bestesiyle, kalemiyle, kitabıyla, defteriyle çıkıp Çin’e, Âkif misali “Zulmü alkışlayamam zâlimi asla sevemem”diyerek haykırmalıdırlar.