Bilgiyi fetişleştirmek, içinde bulunduğumuz dünyanın yüz verdiği en önemli unsur. Bilgide ne kadar ileri gidilse, mevcut durum o kadar yaygınlık kazanıyor. Su yayıldıkça sığlaşırmış. Sığlaşma, zannedildiğinin aksine çok ileri boyutta. Bu salt modern dünyanın içine düştüğü zavallılıkla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda sağdan sola herkesi zehirlemişe benziyor.
Artık kimlikler değil; tüketim alışkanlığı gibi mevcut dünya düzeninin yön vermesi söz konusu. Oryantalistler nazarında kimlikler ‘ölümcül’ olarak biliniyor. ‘’Ölümcül kimlik’’ tehlikeli, bir o kadar da dünya düzeninin efendileri gözüyle her zaman risk taşıyor. İnsanların kimliksizleştirilmeleri, her şeyden önemli görülüyor.
Bu haliyle rahat bir nefes alacağımız iddia ediliyor. Huzur ve güven, ancak dünya düzeninin kodamanları sayesinde mümkün olabiliyor. Onların sağladıkları kadarıyla konfora ve rahata kavuşmamız mümkün. Gayrı söylem ve direktiflere bu huzurun altına döşenmiş dinamitlerden farksız. Huzur, bir rehin gibi insanların karşısında kullanılıyor. Ellerinden emniyeti alınmak korkusuyla kitleler huzura kurban ediliyor.
Huzur furyası, kasırga gibi ortalığı tar u mar ediyor. dünyanın güvenliği için her adım mübah görülüyor. Önleyici savaş doktrinleri özellikle savunma sistemleri haline geldi. Bütün bunlar, daha güvenlikli bir dünyanın tesisi adına icra ediliyor.
Güven saplantısı, mevcut dünya düzeninin sığınağı haline geldi. Faulkner’in bahsettiği ‘’Kutsal Sığınak’’ böyle bir şey olsa gerek. İnsanlar, bu sığınağa sığınma gereğini her şeyden önce, önemli addediyorlar. Kutsal sığınak, şefkatli kollarını açmış ve bekliyor. Onlara tek bir şey vaat ediyor: Her şeyden önce, kendi güvenliğimiz ve ikbalimiz!
Güvenlik ve ikbal beklentisi, her şeyin üstünde kutsal sığınak vazifesi icra ediyor. her tür meta, kendisini güvende hissetmesine neden olabilecek insan türünü ortaya çıkarıyor. Kutsal sığınak, eşyanın kendisinden başkası değil. eşyaya sığınmanın bedelini ona hizmetkar olmakla ödüyor.
Eşya konforu tezviç ediyor. konformizm, mevcut dünya düzeninin en başat aktörü. Konforla gelen düğün bayram. Güvenliğimizin garantisi, konforla aramızdaki münasebet ele veriyor. Ne kadar konfora yakınsak o kadar güvende ve huzur içindeyizdir.
Hatta huzur içinde ölmek bile var. Vicdana her şeyi sığdırabiliyorsak, huzur içinde ölebiliriz. Patronlar, büyük sermayedarlar, komutanlar…ne varsa hepsi ne kadar huzur içinde ölüyorsa yine o kadar iyi. Arkasından herkesin iyi temennilerini göndermesi yetecektir onların.
Hani ölüye saygısızlık töreye başkaldırıştır, derler ya, nedense hep bu çerçevede mezkur yorum yapılıyor. Adı bile bilinmeyenler için hürmet esirgenirken gayrı eşhas için nedense bu ritüeller ilk akla gelir. Böylelikle onların rahat rahat yaşamalarına ses bile çıkaramazken ölmelerine de aynı muamele esirgenmiyor. Başkasına rahat vermeden yaşayanlar, bu hakkı sonuna kadar kullanmakta bir sakınca görmüyorlar. Vicdanlarını da rahatlıktan esirgemeden tabii.
Varlık ve inşa gösteremeden ölmek, mevcut dünya düzeninde yüceltilen hasletlerden. Bunun karşılığında uzun ve rahat yaşamın şifreleri dolaşıma sokuluyor. Uzman diliyle her şey, çözüme kavuşuyor. Bir şartla, insanın her alanda yadsınması. Nasıl yadsınabiliriz?
Nietzche, soruya biraz eğilmişti. Süper Ego, onun için yeterliydi fakat bu da başka bir soruna kaynak oluyor: Diğer egoların baskı altında tutulması ya da yok sayılması elzem bir durumdur Nietzce için. Bu da insan soyunun neredeyse tükenmesi anlamına gelebilirdi. Ona göre bu, yine de her şeye değerdi.
İnşa ve varlık göstermek, insan özünü yakalamaktan, ifrat ve tefrite sığınmadan sadece olması gerekeni yerine getirmekten geçiyor.