Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -27

paryada masaldı bana, yarım kaldı
yekti, hep tekti; yine de
tamamlanmaya Şirâze,
yok cesareti

uno…
dağ’da anlatılan bir öyküyü sık sık tekrarlayan yazar
bana körfezin yolunu göstermişti
“gidebildiğin yere kadar git”
ufuk kaybolunca duracak
ve tam da gitmem gereken yere varmış olacaktım

nüansta hata, batağa sapladı ayaklarımızı
günün dördünde, tam ikindi vaktinde
daha gecenin şebnemlerini toplamaya başlamadan öteki kıtadakiler
yalanazlanacaktı yektâ duruşlu ebed yolcuları
uyarı kaç bin yıl önceden yapılmış ve yazılmıştı levhaya
duracak, durmayanları durduracak, hedef tam yerinden vurulacaktı
ey! asra bedel, şark benizli sevda
seni kimler şuursuz giyinecekti, iğreti

dağda kıstırılmış düşlerdi benimkisi, bir eylemcinin gizini paylaşır gibi sakladığım
kollamalar arasında artık seni anımsamaktan yorgun, düşürdüm bulutsuz gecelerimi
alerjik reaksiyonlar geliştirdim sonunda, zavallılığım insan bakışlarında yüklü

ben trenleri de özledim, tren geçmeyen rayları da, tıkırtıları da Şirâze
ansızın durur diye kalbim, tek hamlede seni içinden çekip çıkardım
bir istasyondayım kendimi bir vagona yüklemek için
ama biliyorum, yabancı toprakların yabancı halklarının yabancı dilleri arasında bile
yolu yok yeni bir naz meydana getirmenin

raz…
mum kokulu odalarda geceleri oturup mum ışığını seyrettim
bu gidişi durdurmayarak fikrimi usûlüne aykırı biçimde yaraladığımı çok sonra görecektim
hatalıydım elbet, çok dereceden kusurlu; ama böyle olmayı seçen ben değildim

itirazlarımın bir önemi yoktu
sırf uzağım diye ayrıntısız tartaklandım
ola ola buyum şimdi; ağır, aksak, âtıl
Filibe’den koparılmış bir kalıntı,
Avrupa içlerine taşınmış bir göçmenim
aidiyet kavramına yabancılığımı çocuk yaşta hissettiğimi hatırlıyorum
ve herkes gibi olabilmek için verdiğim mücadeleyi
her seferinde geri tepmişti girişimlerim

partizan değilim
sevmem kuru kalabalıkları, yığınlar arasında kalmayı,

sıkışmayı, kıstırılmayı…
gürültülü anlamsızlıklar,

bence galeyana gelmiş yüzlerce maskelinin gürûhâne tavırları
tekil geçirdim günlerimi,

her mevsimin yorgunluğunu sırtlandım
felsefî anıştırmalardan uzak durarak
her ayın adına yıldız sallandırdım gökten
ve her iklimin beni acıtmasına sessiz kaldım
bu yüzden tenim delik deşik,

sesim kesik kesik,
öykülerimde tanımsız bir ekşilik…

ama sevdim hüzne bulayarak biraz
biraz ateşle oynayarak Şirâze
yok ki sevmenin tedavisi
ne ölüm, ne sürgün etmek kendini

nik…
farkındayım her şeyin
bütün kelimeleri dizsem cümlelere
ve toplasam ve çıkarsam sonsuzca Şirâze,
hepsi sensin

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Yirmi Beş Issız Gece-3 / Mazlum Civan
Sükût / Naz
Soluklandığımız Mavera Gölgesi; Ramazan / Reşit Güngör Kalkan
Savaşmak Kader mi? / Nihat Dağlı
Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -27 / Şiraze
Tümünü Göster