Ben henüz doğarken, duvarlarım örülmüş. Büyüdükçe her yıl, bir tuğla daha konulmuş… Bir tuğla daha… Ve çocukluğumda hiç fark etmemişim o duvarın her zaman boyumu aşmış olduğunu. Bir gün büyümüşüm, önce anlayamamışım bir çeşit açık hapishanede yaşadığımı. Sonra bir gün, bir yetişkin olduğumda fark etmişim, elimin kolumun ne kadar da bağlı kaldığını. Sonra… Hayal meyal o duvarı görür gibi olmuşum. Ve bir gün, kendimi aşmaya çalıştığım bir gün, burnum fena hâlde duvara sürtünce anlamışım ki ben bir kadınım! Etrafımda onlarca duvarlar var, cemiyet içinde sınırlarım çizilmiş, yapıp yapamayacağım işler ayrılmış, Peygamber Efendimiz’in Hadis-i Şerifleri’nde yer yer “kadın çocuğunu emzirmek zorunda değil, ev işi yapmak zorunda değil” buyurmalarına rağmen ben evde kalmaya, evde oturmaya, ev işi yapmaya ve yalnız ve yalnızca çocuk bakmaya (çocuğun terbiyesi dinimizde babaya ait olmasına rağmen sadece bana bırakılarak) ille de çocuk bakmaya mecbur bırakılmışım. Koca bir ömür geçirerek tüm bunlar olurken, ben o saf ve temiz dünyamda hep mutluluk oyunu oynamışım. Tuğlaların yüksekliğine çıkıp çevremi görmeye çalıştığımda, umarsız bir el kafama vurup geri itmiş beni sürekli. Örneğin bir hanım olarak yönetici olamamışım. Kaderin cilvesiyle olsam da sözümü kimseye dinletememişim. Bir iş, bir mülk edinememişim. Geleceğimi garantileyememişim. Ve bir gün ben kendimi, kendi ördüğüm duvarların arkasına hapsetmişim…
Evet, Eylül 21 akşamında, işte böylesi kadınların dramını anlatan bir belgeselin galasındaydık. Milletvekillerinin de katılımıyla gösterimi gerçekleşen belgesel, Ayşe Böhürler ve Süreyya Önal’a ait idi. Kanal 7’nin de desteğiyle 2 yıllık bir çalışmanın ürünü olan “Duvarların Arkasında-Müslüman Ülkelerde Kadın” belgeseli, pek uygun zamanlamayla gösterime girmiş oldu. Çünkü dünya değişiyor, alışkanlıklar değişiyor, gelenekler neredeyse alt üst olmuş. Herkes artık her şeyi sorguluyor. En başta da kadın sorgulanıyor. Ama kadın, bugüne kadar kendini pek sorgulamamıştır. Ayşe Böhürler, işte bizim dünyamıza iç cepheden bir bakış sergiliyor.
Belgesel 14 bölümden oluşuyor ve Müslüman coğrafyasından kadınları misafir ediyor. Siyaset, sanat, ekonomi dünyasındaki kadınları tanıtmak bir yana, kültürel farkları ortaya koyuyor, bu ülkelerdeki değişimi, toplumsal dinamizmi, modernleşmeyi kadın perspektifinden anlatıyor.
Batı’nın bu ülkelere yönelik ön yargılı tek tip kadın imajına karşı düşünen, üreten, topluma katkı sağlayan kadınlar, toplumun değişim dinamiğinin de ana unsurlarıdır. Bu yaklaşımla hazırlanan belgesel, kadınların hayatındaki renkli unsurları, hayat biçimleri, gelenekleri, evlilik, eğitim, çalışma hayatını, dünyaya bakışlarını bir arada değerlendirmektedir.
Çekimleri Umman, Yemen, Sudan, Lübnan, Suriye, Mısır, Endonezya, Malezya, İran, Cezayir, Ürdün, Filistin ve Pakistan’da yapılan “Duvarların Arkasında” belgeseliyle kadınlar tartışıyorlar, eleştiriyorlar, karşı çıkıyorlar, savunuyorlar… Duvarların arkasında saklı olmayan kadınlar kendi coğrafyalarında kendi hikâyelerini anlatıyorlar. İslâm coğrafyasındaki kadınların yıllar boyu içine konuldukları ezilmiş ve sessiz ön yargısının dışında, farklı mücadele ve başarıları anlatılıyor. İslâm dünyasındaki kadın sorunlarını ön yargısız bir bakış açısı ile değerlendiren belgesel, Müslüman ülkelerin siyaset, sanat, ekonomi alanındaki önemli kadın kimliklerini ortaya koyuyor. Ayrıca kültürel farklara dikkat çekerek bu ülkelerdeki değişimi gözler önüne seriyor. Başta Türkiye olmak üzere bu ülke kadınları, yaşam biçimleri, sosyal hayat içindeki konumları, sanat ve siyasetteki etkileri ve etkinlikleri farklı kültür ve geleneklerin hayatlarına yansımaları sivil toplum kuruluşları ile ilişkileri, çalışma hayatında karşılaştıkları sorunlar, giyim tarzları, dünyaya bakış açıları yer alınıyor.
Nedense dünya kamuoyunda hep Müslüman kadın söz konusu olur. Müslüman kadını hep başkaları tartışır, sorunlarını ele alır, bazen çözmeye çalışır. İşte bu iş, hep “başkaları” tarafından yapıldığı için bir türlü doğrusu nedir, Müslüman kadınlar ne düşünür, ne yapmak ister, kimse pek bilmez. Ümid ediyoruz ki, bu belgesel ile artık başkalarına söz düşmeyecek, herkes susacak ve herkes Müslüman kadınların ne söylediğini dinleyecek. Belki biraz bizlere olan bakış açısı (ya da ön yargı diyelim bunun adına) değişir. Yani ümid ederim ki, bundan sonra Türkiye’de yaşayan tanınmış ünlü bir sanatçı, kendisiyle röportaja gelen başı örtülü gazeteci bir hanıma fotoğraf çekerken şaşkınca bakıp da “aaa, siz gerçekten fotoğraf makinesi kullanmayı biliyor musunuz?” demez. Bunu o sanatçının cahilliğine mi verelim, yoksa bizim kendimizi ifade edemeyip kendimizi anlatamadığımıza mı verelim, bunu da siz değerli okuyucularımızın insiyatifine bırakıyorum…
** ** ** **
Yazar Elif Şafak davasına ilk tepkiler ekranlara aktı.
CNN Türk’ten izlediğimiz kadarıyla karara tepki gösterenler mahkeme önünde tepkisini ortaya koydu.
Birçok yerli ve yabancı haber ajansı bu habere odaklanmıştı.
Yazar Şafak, doğum yaptığı hastanede Reuters’a yaptığı açıklamada şunları söylüyordu:
“Şahsî boyutta sonuçtan mutluyum. 301 orada olduğu ve bunun gibi doğru veya yanlış yorumlandığı sürece birçok dava açılacaktır. Bu sonuncu dava değil.”
Kuşkusuz bu “beraat” kararı, yurt dışında da yankı bulacak. BBC, mahkeme kararını duyururken “İstanbul’daki mahkeme, AB’nin baskısı altındaydı” yorumunu yaptı.
Elif Şafak’ın Osmanlı imparatorluğu’nun son yıllarında Ermenilere yönelik kitlesel katliamlar konusunda, kitaptaki karakterlerinin yaptıkları değerlendirmeler nedeniyle suçlamalarla karşı karşıya kaldığını belirten BBC, Türkiye’nin, öldürmelerin “soykırım” oluşturduğunu reddettiğini kaydetti.
Hülasa, “düşünen” insandan zarar gelmez. Asıl “düşünmeyen,” “okumayan” insandan korkulmalı.
OSMANLI BELGESELİ
Osmanlı Belgeseli’nin tanıtımı için Dolmabahçe’deydik.
Bütün hanedan oradaydı. Dikkatimi çeken, sarışın ve mavi gözlü üç küçük Osmanlı torununun kendi aralarında oynamasıydı. Büyüklerin sahte gülümsemelerinden uzak, fıtrî hâlleriyle çocukluğunu yaşıyorlardı.
18 dakikalık bu bölümde, hanedanın acı dolu dramları bir nebze anlatılmış…
Olsun… Bu bile bir adımdır. Osmanlı hanedanı bizim tarih kitaplarında yanlış tanıtıldı. Yeni müfredatı bilmiyorum, ama şimdiki nesil henüz neyin ne olduğundan habersiz…
Onlara bu belgesel vasıtasıyla ulaşılabilir.
KOMİK-ATAK
“Komikatak” (Hilal TV) programı her geçen hafta kendini geliştiriyor. Mizah ve sohbet programı, Recep Demirkaynak’ın esprileriyle renkleniyor.Recep Demirkaynak gerçekten kabiliyetli programcı. Televizyon bazen “gizli star”larını oluşturuyor.
Ancak, Demirkaynak’ı diğer “şovmen”lerden ayıran çok önemli bir eksiği(!) var. “Belden aşağı espri” yapmıyor. Seyircilerin yüzüne telefon kapatmıyor, hakaret etmiyor!