ne’msin, belki hem belki dem…
lâ’sın, illâ’sın
bana benden evlâsın
Yûsuf un sevdası, kanlı gömlek
oldu Yakub’a dem’
çöl fehm etti
şak şak yarıldı kumlar
kervan uzaklaştığında kuyu başkaydı
kulûb başkaydı
kûrab başkaydı
Şirâze, cinnetim beklemede
dehşetim beklemede
hiddetim, hezimetim, ahkemim beklemede
beklemede cümlesi kitabın Şirâze
söz dizdim suznâk bir besteye
seni saldım beklemelerin ertesine
beni hepten akıntıya bıraktım
çek kürekleri şimdi
çek kürekleri
ileriye, geriye, ötelere
ne çıkarsa artık bahtına
aşk beklemede
taht beklemede
hitâb beklemede
berk yırtar semayı bir çeşit ağıt de
bir çeşit ağıt de
bir çeşit ağıdımsın Şirâze
mermer zeminde uçuşur tüllerin;
iz’in alnımda, yazı’mda, karlı baharın bana hediyesi tutsaklığımda
esaretimin sittîn senesi üzre yazılmış üçüncü beytinde gizlenmiş
acıtır prangalarım Şirâze
şâz oldum, mecaz oldum,
yörelerin dilinden kayan cevheri aralanmış içi boş bir saz oldum
olmuşların
olacakların
olmalarını olurundan geçirdim
enikonu kendimi inceledim de ziyânım Şirâze
İstanbul titrer sen fark etmezsin;
Anadolu sallanır doğu’dan batı’ya, batı’dan doğu’ya; tutunamazsın
benim lâhutî küskünlüğüm Şirâze, bir kendime
bir bana, hep bana
heft iklim dolaşsam bu küslüğü kör delik bulup atamam
Şirâze ben bu aşk ile ya heder olur biterim, ya tamama ererim
bîpayan Şirâze; erbain’im Şirâze; mevtim, bâhirim,
cevf-i leylim…
bir katre sevdan ile yürürüm
çökmüş bedenimi sürüklerim zilâlin peşi sıra
haşiş hükmünde iken gıptadayım güle, süsene, benefşeye
azım Şirâze,
Belts yönünde toprağa kavuşmuş sirâcım
olsa olsa kendi etrafında dönüp duran, dönüp dönüp duran,
döne döne pervâne bir naz’ım Şirâze
bir zedeyim; kıyıda kal, köşeye sıkış, olduğun yerde pus’um Şirâze
Cidelik dillen artık, o günlerden arta kalan kelimeleri bulup
ne anla beni, ne anlat beni, ne arala penceremi, ne de an beni Şirâze
hiç üstüne hiç’im; gittim gideli, gittin gideli hiç üstüne hiç’im Şirâze
savrulamadım
savuramadım
bakışlarım düştü Şirâze,
eğilip toplayamadım
zûl müdür
ben’i senden koparamadım