Dışarısı

Dışarısı neresi? Şu yaşa geldim hâlâ bunu çözebilmiş değilim. Ülkenin harici mi, kapının eşiği mi? Kendimi içinde bulmadığım her yer bana dışarısı… Dünyadan kaçış yolları aradığım günden beri bu böyledir. ‘Seninle işim olmaz!’ dediğim insanlarla arama koyduğum sütrenin adıdır bu. Gidemediğim ve gitmediğim yerler de buna dahil. Konuşmadığım şeyler var, sadece kendim için biriktirdiğim, hepsi ama hepsi meclisten dışarı. Siyaset, politika, dedikodu, riya… Bunlar ve dahası mescitten dışarı…

Lise ikinci sınıftaydım. Arapça hocası, var gücü ile bana Türkçe bir lisanla bağırmıştı: “Çık dışarııı!!!” Derste başka şeylerle ilgilendiğim için fena halde bozulmuştu. Başka şeyler dediği; dışarıda başımı her sağa çevirişte pencereden gözüme ilişen mezar taşından başkası değildi. “Biz de yaşardık siz gibi/Siz de geleceksiniz biz gibi” tam tamına böyle yazıyordu kenarları çiçek süslemeli mezar taşında.

Hocanın ‘dışarııı!’ diye kükremesi karşısında, ‘ben zaten dışardayım hocam’ diyemediğime yanıyorum. İki büklüm ayağa kalktım. İkide bir aynı soruyu sorup duruyordu hoca: “Niye ders dışı şeylerle ilgileniyorsun ha söyle bakayım?” ‘Ondan daha iyi ders mi olur?’ diyebildim ancak mezar taşını kastederek. Şaşırmıştı hoca, ‘haddini bil!’ diye iki kat kükredi. Bana bu ölüm mesajı yüklü mezar taşı çoktan haddimi bildirmişti oysa. İmam Hatip Lisesinde okuyorum ve okulumuz dünyaya kapalı, ahrete açık bir yer. Sanki pencere aralığından bir görünmez el sürekli bana öte dünya mesajları taşıyordu. Servi ağaçları, saçlarını iki yana savurarak ağıt yakan kadınlar gibi rüzgârın etkisiyle toprağa kapaklanır gibiydi.

Daha o yaşlarda gözüm dışardaydı. Hocanın, sınıfta benim dersle ilgimi sınamak için sorduğu sorulardan zaten içim dışıma çıkmıştı. Beni dışarıya kovalayan hoca, aslında beni kendi içimden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Hâlbuki bir insan kendi içinden ne kadar uzaklaşabilir, hele bir de içi dışına çıkmışken? Her şey iç içe geçmiş daireler gibiydi dünyada. Bir şey bir başka şeyin içi iken, yek diğerinin de dışı olabiliyordu. İstanbul’un ayak ucunda bir kasaba ya da köy düşünün. Kent dışı desek değil, şehir içi desek hiç değil. Tanpınar’ın zamanla kurduğu ilişki gibi: ‘Ne içindeyim zamanın/ Ne büsbütün dışında/Yek-pâre geniş bir ânın/Parçalanmaz akışında”

Dışarısı bir diş ağrısı. Dokuz ay on günlük bir misafirlikten sonra dünyaya doğan bebek her şeyin içinde, lakin annesinin yani ana vatanının dışındadır. Bebek çocuk olmaya doğru giderken kopup geldiği o içi özler. Aşk bile o içe dönme arzusu değil midir? Bu arzuyu uyarıp depreştiren de dışarısından başkası değildir. Bir şeye içten bakmak, onu yaşamaktır. Bir mesafe aralığından bir şeye bakmak ise ilk gördüğünü doğru sanmaktır. Dışımızdan bir şairin Nedîm’in dediği gibi: “Meyhane mukassî görünür taşradan amma/ Bir başka letâfet, işret var içinde” Taşra da, yüzü merkeze dönük dışarısıdır. Taşra hep temâşâ edilmez, çoğu kez kendisi merkezde olanı seyreder. Taşranın merkeze bakışında hep bir abartma vardır.

Dışardadır şair ve dışarısıdır. Gurbette sılasını özler. Parça iken bütünü gözler. Bu yüzden bir çilingir edasıyla kurcalar içindekileri. İçimizden biri değildir o, dışımızdan biridir. Dünya bile onu içine almaya sakınıp yüksünmüştür. Platon’un bile ideal devletine sığmayan adamdır şair. Bir sızıdır dışı, içeriden süzülerek sızan. Hâriçten gazel okuyanlarla onu hiç karıştırmayan. Hâriç kelimesini daha ilk günden ihrâç etmiştir o lügâtinden. Huruca yürümüştür mahrecini hiç unutup inkâr etmeden.

Dışarısı neresidir? Belki de bunu ölünce anlayacağız. Sımsıkı hayatın kundağına sarılıp sarmalandığımız için bir adım ötesini tanıyıp tanımlamakta zorlanıyoruz. Eşik mi, bahçe mi, meydan mı, kabuk mu, beden mi, sabah mı? Dünyanın bir başka adı da olabilir, uyanmanın ve dirilmenin mistik dilde karşılığı. Çarşıdaki adam için hapishane, hapishanedeki adam için çarşı… Varlığımızı tepeden aşağı ikiye böldüğümüzde kalbimiz içerisi, aklımız dışarısı pekâlâ olabilir. Dış güçlerden medet umanların yaslanabilecekleri daha büyük gücü var: İç güçler! Bu beden bizim için bir dışarlık, bu ruh bizim için içerlik yani geceliktir. İç içki türetir, dış dışkı! Siz bizim Yunus’un boşuna söylediğini mi sanıyorsunuz: ‘Dışarıya o sızar/ İçeride ne varsa’

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Savaş ve Savaş / Ay Vakti
Eğitime Dair / Şeref Akbaba
Dolar / Nurullah Genç
Çok Ene’l-Hak Taşıdım / Selami Şimşek
Dışarısı / Hüseyin Akın
Tümünü Göster