Bir TV kanalında bir yarışma programı; üç tane çocuk karşılarında ekranda sıralanmış beş harflik bir kelimeyi tahmin etmeye çalışıyor. Kelime “şeker” bir çocuk kelimeyi doğru tahmin ediyor. Ne giydiği belli olmayan bir kadın çocuğun yanağına bir öpücük konduruyor. Çocuğun yanağında ruj izi, hadi bakalım, çarşıya gidiyoruz, bildiği kelimeyle biriktirdiği puanı hediye satın almak için çarşıya götürülen çocuk hediye olarak bir “tablet” ve “akülü araba” alıyor.
Bir program ne kadar yozlaştırıcı olabilir, ne kadar çözücü, yıkıcı olabilir? Bir yarışma programı değerlere ne kadar saldırabilir? Bu soruların cevabını vermek zor olmasa gerek. Masumiyetlere saldırmak, yıkmak, yok etmek, tasarlamak, dönüştürmek, programlamak -birilerine göre- çok kolay görünüyor. Masumiyete bir saldırının olduğu apaçık… Bilinçli bir saldırı, tasarlı bir kuşatma…
Peki, hangi kuşatma? Soru sormak iyi bir başlangıç olabilir. Soru sormak düşünmeye kapı açmaktır. Müzik bir kuşatma olabilir mi, medya, görüntü, algı, dizilerler, filmler, kurumlar, elbiseler nasıl bir kuşatma olabilir? Öyle zannediyorum ki bugün her şeyden fazla kesretle karşı karşıyayız. Hızın dozunu artırmak için karmaşa ve kesret araç olarak kullanılıyor. Nesne-insan modelini tamamlamak üzere tasarlanan her şey ruhsuz, bulanık ve baş döndürücü… Yukarıdaki yarışma programı örneğinden hareketle çocuklara yapılan tüketim aşısı ve maddeleştirme projeleri görüntünün, müziğin, toplamda medyanın maskesi ardına saklanmış batıl tasarılar… Çoklu ortamlar, uyarıcılar, senaryolar, görüntü, ses, hız, yine aynı kelime “baş döndürücü”…
Bu kesretin, karmaşanın faturası: bunalımlı, histerik, güvensiz, kendinden uzaklaşmış, yolunu kaybetmiş insan tipleri… Her yönden nesneleştirilmeye çalışılan insan… Ağır bir kuşatma. Türevleri, varyansları, alternatifleri olan… Geçicilik, yorgunluk, baş ağrısı ve duygusuzluk olarak yaşantının hanesine yazılan… Zembereği boşalmış, fireni kopmuş, durdurak bilmeyen bir hız ve tüketim…
Kuşatmaları kaldırmak… Bu mümkün olabilir mi? Bütün programlara, tasarılara, baş döndürücülüğe, kesrete ve karmaşaya rağmen bu kuşatmaları kaldırmak, kırmak, aşmak, yıkmak, mümkün mü? Dürüst oldukça hayata daha çok yaklaşır insan. Sonlu ve sınırlı olan hayata değil. Ebedi hayata… Birey olarak kendini arayıp bulmak, tanımak, bilmek, kendini bilmek ve rabbini bilmek, samimi olmak, saflaşmak, dengeleri korumak, tüketmek yerine üretmek, seyirci olmak yerine, etkin olmak, düşünmek… Dürüstlüğün ve samimiyetin getirdiği basireti batıla karşı silah olarak kullanmak… Kolay düşmemek, düştüğün yerde kalmamak… Etrafımızı kuşatan kesrete, karmaşaya ve baş döndürücülüğe karşı teyakkuzda olmak, taktik geliştirmek…
Kuşatmayı kuşatmak: İnsan dürüst oldukça kuşatmaları kuşatacak bir potansiyele sahip olur. “Eylem” ve “eylemsizlik”… Nerede geri adım atacağız, Nerede gözümüzü budaktan sakınmayacağız. Kendini hızla güncelleyen dünyada eylem ve eylemsizlik bir karşı duruş bir tavır takınma…
İnsandan koparılmaya çalışılan duyguları yeniden kuşanarak, kuşatmaları kaldırmak. Görmeyi, dinlemeyi, konuşmayı, susmayı öğrenmek… Eşref-i mahlûkatın vasıflarını, hal dilini, paylaşmayı, kutsalları ve kökleri hatırlamak… İnsani olanı, parça parça olanı yeniden Bir’leştirip hakikati kuşanmak…