Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar

çocuk oldum bugün yaşımın rakamsal değerini hafızamdan silip
dünyanın tadına baktım ucundan, tırtıklar gibi toz pembe pamuk şekerini
bulutlar arasından kırpınca güneş gözlerini, utanıp saklandım
babacan gövdesindeki derin ve karanlık kovuğunda bir çınar ağacının
                      bestelenmemiş şarkılarımı mırıldandım yine gereğinden fazla kırılgan
yalnızdım
ve hâlâ yoktu dilimden anlayan

kendimi buldum bugün bir sokak ortasında ‘elim sende’ oynarken
Fes’in bir kenar mahallesinde toza toprağa bulanmışım
yüzümde geniş bir gülümseme, mutfaktan aşırdığım sıcak pideyi gizlice yerken ben ve Rina,
gölgelerin de gözü olduğunu öğrenmeye birkaç yıl yaklaşmışım
                     yüreğinde kendimi aradığım nice insan kayarken önemsiz hayatımdan
hoyratmışım
ve bilmekten epey uzakmışım daha, hayatın direklerinin ayrıntılar olduğundan

ben bir dağ kızı, alabildiğine özgür bırakmışım rüzgâra kendimi hırçın ve deli
yıllar var, bir dağdan diğerine atlamışım aklım duraksız masalsı öyküler peşinde
yetmemiş de Şirâze, dağlardan vadilere inmiş, Kaf’a dayanırım ümidiyle ovalara açılmışım
Adre’ye varma
hayâline ezelden zincirli, çöl kumunda yanmış ayaklarım
                      yürümeye devam etsem de kör topal geçtim nihayetinde tutunma telaşından
ağırlaştım
ve selam göndermiyorum artık kimseye çanların çaldığı bu topraklardan

‘kırın kelepçeleri’ diyorum kadınlara, hain kötülüklerin ekilmeye devam ettiği her yerde
hükmü sadece size geçebilen zavallıların zulmüne kaldırın başlarınızı
sen bilirsin Şirâze, içimdeki isyanın ateşini yaktıklarında ya beşti yaşım, ya altı
olgun bir edayla varlığımı isimsizleştirmeye adanmışlıklarına gülsem de şimdi alayla, ömrüm kısaldı
                     oldu hayli vakit vazgeçeli, hayatı ciddiye almaktan
kararlıyım
ve özlemsiz, plansız geleni yaşıyorum, benden çalınanları ve kayıplarımı hatırlamadan

onarılamazlar vardır Şirâze, bir de izi silinemezler
ve çaresinin nerede gizli olduğunu bilemediğin dermansız sandığın illetler
herkesin inandığı kendi doğruları bazen yanlışa çıkar
bazen de yanlış görünende gizlidir doğrular
olma keskin, olma zâlim; bazen üzerinde sapasağlam durduğun zemin çöker

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Savaş ve Savaş / Ay Vakti
Eğitime Dair / Şeref Akbaba
Dolar / Nurullah Genç
Çok Ene’l-Hak Taşıdım / Selami Şimşek
Dışarısı / Hüseyin Akın
Tümünü Göster