Ben, üstelik ben, ev yapımı yoğurt mayalayabiliyorum. Kimsenin bilmediği şiirler ezberledim. Çamaşırları asarken ütülüyorum –bu bi teknik- ve en önemlisi bahçenizde yetiştirdiğimiz domateslerden menemen yapabiliyorum. –kışlık değil, taze o anda tüketilen-
Kuralcı: -şüphesiz konuşulan kişinin ismi var ileride söylenecek fakat hikâyeye en belirgin yönünün vurgusuyla başlandı- karşısındaydı ve başka telden çalıyordu. Yukarıda hayalini kurduğu gibi olamazdı.
Kuralcı
Sende aradığım özellikler yok. Ben o dizideki artist gibi birisini sevebilirim ancak. Senin fiziksel özelliklerin ona hiç benzemiyor. Üstelik sen aşırı makyaja ve sıfır kol giymeme karşısın. Saçlarımı da boyattığımda bana tip tip bakıyorsun. Üstelik zamanı kullanma biçimimiz de aynı değil. Ben çok sosyalim ve hızlıyım. Kendim kazanır kendim harcarım. Özgür yetiştirildim. Kendime göre kurallarım var. “Hem ben, -üstelik ben- babama, baba bile demiyorum, aynı yerde çalıştığımız için, bu da kurallar dahilinde, arkadaşlarımın hepsi –kafa çocuklar- benim gibi düşünüyor. Evlilik için çok erken. Hem beni etkilemesi lazım, biraz uçuk kaçık olması lazım sevdiğim kişinin, bu sen olamazsın.
Dürüst
Yarın seninle balık yemeğe gidelim mi? Hem oradan da kültür merkezde oynanacak tiyatroya gideriz. Senin içinde değişiklik olur. Hem balık ekmek 5 lira, ben ısmarlıyorum. Hem oturacağımız mekanın çevresinde çok dilenci dileniyor. Onları gözlemleriz ikimiz de sosyoloji okumadık mı? Bunu da sevmez misin?
Kuralcı
Bak sana kaç defa söyledim. Ben, üstelik ben, bunu yapamam. Sen gitgide bana aşık oluyorsun. Bak sen iyi birisin, kendine göre birini bul, bunlar benim için sıkıcı şeyler, benim ne düşündüğümün hiç mi önemi yok. Böyle yaparak kendini kandırma. Üstelik ben, öyle ucuz yerlerde balık yemem. Restoranttan aşağısı kesmez beni.
Dürüst
Sen kendini ne kadar tanıyorsun? Bu sen değilsin, biliyorum bu sen değilsin, yüzünün altında bir başka sen var. Onu arayıp bulalım. Çok geç olmadan, sonra kendine çok uzak kalabilirsin. Kendini hiç tanımadan, buradan ayrılabilirsin.
Kuralcı
Buradan?
Dürüst
Dünyadan demek istedim. Hepimiz bir gün her şeyi bırakıp ayrılacağız buradan. Bak, geç değil kendini tanıman için, elinde bir bilet, bir açık çek, bir imkân, bi yol, bi şans –belki buna sen şans dersin-
Kuralcı
Ne söylediğini anlamıyorum. Bunlar bana uzak şeyler, hem üstelik sen, sarhoş olmuş gözlerle bana bakarken veya bir beyaz gülü vermenin heyecanını yaşarken –ki bunlar benim umrumda değil- ben kaybettiğim bowling maçının rövanşını düşünüyordum. Hem üstelik ben, kaybetmeyi sevmem. Bu bir oyun olabilir, bir eşya bir yarışma olabilir. Görmüyor musun ne kadar güzel ve güçlü olduğumu, şu yanında bulunan cüzdan bile yılan derisi, P…. C…. marka … Herkes gibi sen de etkilendin benden. Biliyorum bunu, ilgiyi de seviyorum, onun için kestirip atmadım, çok mesafe koymadım, peşimde dolanan onlarca kişiden biriydin sen ve öyle kalacaktın. Ama sen âşık oldun. Bu da yetmedi benden değişmemi istiyorsun. Aslında sana hak veriyorum. Değişmeliyim. –güldü ve saçlarını arkaya doğru savurdu, önündeki sıcak çikolatanın kremasından bir kaşık aldı, kocaman ekranlı gri metal telefonuna baktı- bir haftadır saçlarımı boyatmadım mesela, hem ayağımdaki ayakkabının rengi de kirpiklerime uymuyor, belki biraz da alışveriş yapmalıyım. Evet, haklısın değişmem gerekiyor. (Ölçüsüz bir kahkaha daha attı. ) Çevremizdekiler döndü bize baktı.
Dürüst
Seni Asmalı Irmak’a götürmek istiyorum. Hani sana bahsetmiştim ya bizim köyde, yeşilin ve mavinin buluştuğu, kuşların şarkı söylediği, kelebeklerin uçuştuğu, sayısız meyve ağacının olduğu bir yer orası. Oraya gidelim mi?
Kuralcı
Oraya seninle neden geleyim?
Dürüst
Sana en çok yakışan orasıdır, hem güzele en çok güzel yakışır. Orayı görmeni istiyorum. İnan bana ayakların toprağa değecek, çiçeği ve meyveyi hatırlayacaksın, akan suyun şırıltısını duyacaksın. Hem sen en son ne zaman dalından bir meyveyi koparıp yedin? Gidelim Nihan –kuralcının ismi bu- oraya gidelim. Eğer beğenmezsen dilediği yap.
Nihan
O zaman bi anlaşma yapalım. Oraya –Asmalı Irmak’a- seninle geleyim. Ama beğenmezsem beni bir daha aramayacak ve görmeyeceksin.
Dürüst
Her şey güzel olacak. –sevinçliydi- (Yürümeye başladılar, Asmalı Irmak’a giden “dört yolağzının” olduğu yere kadar yürüdüler. ) Bak Nihan, bu dört yolun hepsi de Asmalı Irmak’a gider. Hangisinden geçersen tabiatın farklı güzelliklerine ve bir başka yüzüne şahit olursun.
Nihan
İnsan aynı yere gitmek için neden farklı yollar yaparlar ki? Üstelik ben olsam, en hızlı ve en konforlu olanından giderim.
Dürüst
Asmalı Irmak güzeldir Nihan ve güzele giden yollar çoktur, güzele giden yollar güzeldir. Tabiat, bize güzeli göstermede ustadır. Şimdi sen karar ver? Hangisinden gidelim.
Nihan
Benim için fark etmez. İstediğin yoldan gidebiliriz.
Dürüst
O zaman seni “meyve bahçelerinin ve kelebeklerin” olduğu yoldan götüreyim. Belki “dalından bir meyve” koparırsın. Belki kelebeklerin kanatlarındaki renk cümbüşü sana gerçek renkleri hatırlatır. (Yürümeye devam ettiler. Pinhan İlk kez dalından elma koparıp yedi, yerdeki papatyaları seyretti, etrafta uçuşan mavi, turuncu kelebeklerin renklerine hayran kaldı. Asmalı Irmak’a kadar hiç konuşmadı. Asmalı Irmak’a geldiklerinde etrafı daha bi dikkatli incelemeye başladı.)
Nihan
Burası gerçekten çok güzel, bu suyun rengi, yerdeki çiçekler, yolda gördüğümüz meyveler, kuşların söylediği şarkı, doğanın bize anlattığı her şey çok güzel.
Nihan, ırmağın kenarına doğru yürüdü, suya baktı, kendini gördü, eğilip avuçlarını su ile doldurdu. Yüzünü yıkadı. Gözünün önüne gelen saçlarını arkaya fırlattı, ayakkabılarına çıkarıp toprağa bastı, uzun süre, suyun sesini dinledi.