Ah yanlış okumalarım, isyan ruhlu yıllarım!
Sizi hiç unutmayacağım. Neden bana durulanmış kelimeler bırakmadınız. Hep öfke, kahır yüklü bulutları terk ettiniz. Çamurlu sularınızda yıkanmak zorunda kaldım.
Ah yanlış okumalarım, isyan ruhlu yıllarım!…
Çok sevdiğim hocalarım neden hep bana kırıldılar. Doğruları söylediğim için mi? Oysa yakışıklı ve rengarenk bir yazıyla ifade etmiştiniz. “Bütün kitaplar gerçek olan bir kitabın daha iyi okunması ve anlaşılması için okunurlar.”
Oysa tez elden diyebilirdiniz. Git duvardaki tozlu kitabı al ve oku. Oku, için açılsın. Oku, bereket girsin bedenine. Neden demediniz?
Ah nedamet!
Beni de entel deryasına bir yem yapmak mıydı maksadınız? Hiç unutmam o günleri, hiç de unutmayacağım. Yıllar önceydi, Edebiyat Fakültesinin kuytu bir yerinde o kitaplardan biriydi. İsyanımın doruk kitabı “Bu Ülke”yi okurken. Cemil Meriç’i okurken yanıma cemal-i pür-nur bir bayan gelmişti. Şöyle diyordu bayan:
“Şu okuduğun kitabı biliyor musun hazırlarken ne türlü zahmetler çektim.” “Biliyorum, çok iyi biliyorum. Ya okurken benim çektiklerim. Peki kim bunun hesabını verecek?
Ah yanlış okumalarım, isyan ruhlu yıllarım!…
Beni neden kahramanı yaptınız bol sayfalı romanların. Oysa bir çok sayfasını atladığım kitabı bitirememenin üzüntüsü var üzerimde. Türlü entrikalara, türlü şekillere koydunuz beni. Küstahça okumalara alet ettiniz. Raskolnikov oldum yıllarca. İşlenen suçların cezasını ben çektim. Ve geceleri uyuyamadım, vicdanım sızladı, içim parçalandı.
Ah yanlış okumalarım, isyan ruhlu yıllarım!…
Bana oku diyordunuz, kültürün gelişsin, dil hazinen, kelime dağarcığın zenginleşsin. Dilim zenginleşti zenginleşmesine ama bu dille beraber yeni günahlar yüklendim. Postmodern kitaplarla ahlakımız da postmodern oldu. Postmodern darbeler yaşadık. Oysa okumamız gereken kitap hep zincirlere vurulmuştu. Buna şahit oldum.
Ah yanlış okumalarım, isyan ruhlu yıllarım!…
Popüler kültüre kurban ettiniz, tarihin derinliklerine bırakmadınız beni. Hep bir çocuk misali boğulurum diye korktunuz. Edebiyatın ruhunu ararken ruhun edebiyatına musallat ettiniz beni. Hep pembe boyalı, ojeli kızlara aşık olan gençleri işaret ettiniz. İmlası bozuk aşkların girdabında boğdunuz beni. Oysa ben, Mecnun dünyasında bir Leyla’yı arıyordum. Gün geçmedi ki “Çekil önümden Leyla! Leylam’a gidiyorum” demeyeyim.
Naylon çiçeklerin adını “Gül” koydunuz.
Hiç mi utanmadınız gül kokulu kitaplarda
Ah yanlış okumalarım, isyan ruhlu yıllarım.