hüzün bizi terk etmiyor
hiç de fasıla vermiyor
ilk kez düşünce sıcak gezen sokaklara sevda, Peterson’da
bir güzel olur konardı dallarına ardıçların
geceleri birbirinden habersiz koşup toplardı sevdalarını aşka tutulanlar
korku onlara dokunmaz da kendi avının izini arardı
uğursuzu, huysuzu, melunu hep karanlıkta yaşardı
bir de kasklı maden işçileri vardı ışıksız sokaklarda
ben beklerdim duvar diplerinde Şirâze; titrerdi pabuçlarım, etek uçlarım, uçmaya hazır kanatlarım
dolunay daha bir büyürdü gökte, bence sen yoksun diye
çınarlar da köklerini toplayıp yürürdü sanki üzerime
hepsini al koy bir kenara
ben gece kadar gündüzünü de sevmedim Şirâze, Kuzey Amerika’nın
açık arıyordu zehrini akıtmak için felaketlerin ve zamanını kolluyordu saldırmanın
bir de sevda varsa başında, oluyordu en zayıf tarafın
bir hummaya dönüşüyordu yaşamak
elinde kimseyi önemsemeyen insanların
ağır geliyor Eylül
ve gitmiyor
ne çok acı bitiktiriyoruz
acılar mı doğuruyor, acılar mı büyütüyoruz yoksa biz
ondandır belki duraksız değişmelerimiz
ne çok acı biriktiriyoruz Şirâze
iyileşemedikçe ben, gün gün aramız açılıyor seninle
“bugün yarın” derken verdiğim sözü tutmak için
ömrü yarılamışım farkında değilim
ne çok acı biriktiriyoruz
biz böyle Şirâze
içimize işliyor, kanımızda geziniyor,
hücrelerimizde kodlanıyor
her gün ardımızdan geliyor
çoğaldıkça çoğalıyor
ve aç bir çakal gibi atağa geçmek için bekliyor gölgelerde
ne kadar zarar verirse o kadar güçlenecek belki
ne kadar yaralanırsak pişeceğiz belki
ne çok acı biriktiriyoruz böyle Şirâze
hayat şimdilerde
telâş üstüne telâş Şirâze
kime göre var, kime göre yokum
kim bilir varlığımı
kim seçer varlığıma rağmen beni yok saymayı
kimle varım, kimle yokum ben Şirâze
en önemlisi neredeyim
ve neresindeyim senin bulunduğun yerin
sende olduğum kadar varım
sen “yoksun” diyorsan Şirâze
ha olmuşum, ha olmamışım