Şiir Konuşuyor

ŞİİR VE MÜZİK
Şiir ve müzik deyince, antik Yunan döneminde, ilk kez Pindaros’ta karşımıza çıkan “musike” sözcüğü ile başlamak doğru olur sanıyorum. Bu sözcüğün, yalnız şiir ve şarkıyı değil, dil ve dansı da içerdiğini görüyoruz. Bu noktada, söz/ün,konuşma ve şarkının yanısıra beden dilini de kapsadığından hareketle, doğadaki bütün nesnelerin birbirinden kesin çizgilerle ayrılamayacağı savunmasında olduğumu belirtmeliyim. Kapladığı alana gönderme yaparak söylersem, kanımca insan da bir nesnedir; belki de çok katlı bir binanın yanında küçük bir nesne;ama o binayı inşa eden bir nesne; anlatmak istediğim budur. Ses, kağıt üzerinde söz/lü, doğada sözsüzken; söz, doğada sesli, kağıt üzerinde sessizdir. Ses/i ve söz/ü kağıt üzerinde şiir korur. Doğada bir araya gelemeyen ses ve söz, kağıt üzerinde bir araya gelir. Burada, şiirin dile geliş kapısını aralık bırakıyorum; sözün kağıt üzerinde sessiz oluşuna gönderme yaparak. Ses,şiirin yanında dilde de varlığını sürdürebilir ama burada farkındalık kapısını kapatıyorum. Sesin doğada sözle birleşmesi demekse, konuşma dilinin yerini şiir dilinin alması demektir ki, bu da bu kalemin arayışlarından bir tanesidir. Sesin ve sözün ilişkilerinde seviştikleri yatak şiir ve müzik iken, bu sahneyi kaydeden de dildir; yani dil bu yatağın içinde değil, bu sahnenin şahididir;biraz suçlu yönü vardır denebilir.

Şiir, yoluna sessiz devam edebilir ama sözsüz devam edemez; müzik ise sözsüz olabilir ama sessiz olamaz savunmasındayım. Zaten her iki sanatın doğasına aykırı bir durumdur bu; tezatlıktan farklı bir temadır kastım; tezat olma hâli,şiir ve müziğin birleşme hâlidir; siyah ve beyaz gibi; siyahın içinde beyazın bulunduğunu; siyahın siyah olmadan önce zaten beyaz olduğunu söylüyorum; tabiiki beyaz hariç, bütün renkleri katarak…
Şiirin içindeki müzikten bahsimde bir diğer düşüncem, her çocuğa şiir ezberletilmesi gerekliliğidir. Günümüzde şiir okutmak şiir ezberletmekle eşgörüldüğünden, ülkemizde gelişim yirmili yaşlarda vücut bulmaktadır. Eğer şiirse konuştuğumuz, göze ve kulağa hitap ettiğinden şiir, içindeki konusu ve müziğiyle, mutlaka kendisini o çocuğa ezberletecektir. Bir çocuğun ezberleyeceği kısa bir şiirde bile yirmi küsur kelime vardır; ki bunu siz ne kadar artırır iseniz o kadar çocuğunuzun gelişimine faydalı olursunuz. Us/unda şiir haznesi fazla olan bir çocuk, olmayan bir çocuğa nazaran daima bir adım önde olacaktır.
Amiyane bir ifadeyle, boş bir teyp kasetine ne yüklerseniz onu alacaktır.Geleceğin temelini atarken  şiir unutulmamalıdır hele ki şiir… Platon’un, müziğe, salt söze eşlik ettiği sürece eğitimde yer verdiğini ve bu kurala Aristo’nun da sadık kaldığını görüyoruz. Müziğin, tutkuları yönlendirdiği ve ahlaki yozlaşmaya yol açtığı düşüncesidir bu. Figür resmini bile yadsıyan bu kuramda, saf müziğin hiçbir şansı yoktur. Bu nedenle Antik Yunan’da estetiğin ilgi alanından çıkan müzik konusu, ethikle  bağlantılı mütalaa edilmektedir.
Müziğin, tutkulardan arınma (katharsis) söz konusu olduğu sürece, fayda ve yararına göre seçilmesi gereken tonlardan sorumlu olduğu söylenmektedir.
Anlamadığım nokta ise, bu tespitten söz/ün tecritidir. Söz/ün mekanı şiirde,tutkuların arındığını söyleyebilir miyiz? İyimser bir yaklaşımla, ethik yaklaşım şiir ve müziğin ortak bir noktası diyebilirim; olumsuzluğu savunmak gibi görülse de…Yukarıda doğadaki nesneleri kesin bir çizgiyle ayırmanın yanlış olacağını, ve “her şey birbiridir” sözümü den den/leyerek diyorum ki :İçinde ethik kuralın olmadığı bir sanat var mıdır?
Harfler arasındaki müzik bahsime girdiğim vakit, daha ilginç bir görüntü karşıladı beni. Kullandığımız harflerin Çin harfleri olduğu varsayımından hareket ettiğiniz vakit, “masa” ya alenen “masa” demeyeceğimizden bahsediyorum; sevdiğinize de “seni seviyorum” diyemeyecektik evet, diyecektik belki ama böyle değil. Diyalektik bir durum da denebilir. Bizim kullandığımız dil üzerinden devam etmek şu an için en mantıklısı diyor; yirmi dokuz mahalleden oluşan bu şehre, mevcudiyetini ikiz harflerin oluşturduğunu düşünerek giriyorum. “a e ı io ö u ü” gibi bu şehrin olmazsa olmaz olan emniyet güvenliğini öncelemek olmazdı elbette. Bu bir haksızlık mı, bence hayır ! Nedir ikiz harfler ? “c-ç g-ğ m-ns-ş ı-i o-ö u-ü” den oluşan bir grup…
Diğer yandan akraba harflerin varlığını tespit ettim. Bu ise,   “P-R V-Y F-E L-T b-d a-e” den oluşan başka bir grup. Ve son olarak yalnız kalan, belki de yalnızlığı seven harfler vardı karşımda.“h-j-k-l-z”  den oluşan tecrit gurubu; bu yönleriyle biraz şairlere benziyorlar.Bunlara kimsesiz demek daha uygun olacaktır. Harfler arası müzik yaklaşımımda, (kendini tecrit eden değil) tecrit edilmiş olan harflerin, tekdüzelik izlenimi verse de, özünde en dikkat çekici, belki de dikkatleriyle en çekici harfler olduklarını söyleyebiliriz. Den den yapacak olur isem, Divan edebiyatının harfe kadar inmesidir en sevdiğim tarafı. Diğer yandan sesli harflerimizle “ai ee oo” gibi üç ifade keşfetmemiz mümkünken; yine sessiz harflerimizle “mmm sss nnn zzz şşş rrr” gibi altı ifade de keşfetmemiz mümkün görünüyor (Ben bu kadar üretebildim; gerisi yorumlayanın yorumuna kalmıştır)Geliniz görünüz ki, sayıca çok olan yirmi bir sessiz harfler, sayıca az olan sekiz sesli harfe muhtaçtır. Yine bu yönüyle toplumun şairlere muhtaç olmasıyla eş görüyorum bu durumu.
Şiirle müzik, manalarıyla ayrı, icra ettikleriyle aynıdır. Yani süslü bir ifadeyle, şiir beden, müzik gölgedir diyor; kaba bir yaklaşımla da, müzik aynı zamanda bedenin ruhu yerine de geçmektedir diye düşünüyorum. Ama geliniz görünüz ki, gerçek mânâda şiirin bestelenmesi her halükârda (az ya da çok) şiirin tılsımını bozmaktadır. Somutlaştırırsam, iyi bir şarkının sözleri, yani şiir,müziğin bir adım gerisindedir ve öyle olmak zorundadır; yazılı olmayan bir kuraldır bu. Diğer yandan, kötü şarkının sözleri, yani şiir, ve onun gölgesi olan beste, el ele intihar eden iki âşık gibidirler. Uçurumdan atladıklarındaysa ölen sadece bestedir; şiirse yalnız yara alır. Peki neden yara alsın/dır ?
Ölmediğine sevinmek doğru mudur ? Her şiir bestelenebilir mi ? Kelimelerin kağıt üzerinde aldığımız zevkini, bestelendiğinde alabiliyor muyuz ? Her zaman değil. Kanımca, sözsüz (salt )müzik desteğinde şiirin sergilenmesi en uygunudur.(Platon’un fikrine ters gibi görünse de…) Şiiri yazmak ile okumak farklı tezahürlerdir. Ama şiir bestelenebilir. İşin ironi noktasıysa, şiirin içindeki müziğin şiire yetme durumudur.
Hülasa, şarkı, müziğin üstüne yapılan müziktir.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Yak Beni / Murat Kahraman
Vird-i Leyla / Ebubekir Koçak
Güle Dair / Feride Sezer
-İsimsiz Şiir II- / Taner Taştekin
Vakit Tamam / Naz
Tümünü Göster