Türklerin İslam dinini kabul etmelerinin ardından meydana getirdikleri edebiyat, din kaynaklıdır. Diğer İslamî ilimlerde olduğu gibi Kur’an ve sünnet, bu edebiyatın temel iki kaynağıdır. Bunların yanında tasavvuf, yerli malzeme ve İran edebiyatı da edebiyatımızın kaynakları arasındadır.
İslamı kabul etmelerinden sonra içine girdikleri İslam uygarlığı, Türklerin toplum yapısını da etkilemiş; Arapça bilim, Farsça sanat ve kültür dili olarak kullanılmaya başlanmıştır. Türkler, kabul etmiş oldukları bu dini, Araplardan ziyade İranlılardan tasavvufî yorumuyla öğrenmişler ve bu yeni dinle ilgili kelimeleri de yine Arapça’dan ziyade Farsça’dan almışlardır. Örneğin Arapça “salât” yerine Farsça “namaz”; Arapça “vudû‘” yerine Farsça “abdest”; “savm” yerine “oruç”; “müslim ya da mü’min” yerine “müselman / müslüman”, “nebi ve resul” yerine “peyember / peygamber” vb. kelimelerini kullanmaya başlamışlardır. Bunun dışında yeni dinlerinin etkisinde oluşturdukları edebiyatta da Arapça’dan daha çok Farsça etkili olmuştur.
Bunun nedenlerinden biri, Türklerin her ne kadar İranlılarla ortak bir coğrafya üzerinde yaşamaları ve bunun sonucunda oluşan ortak tarih ve ortak dinden kaynaklanan kültür birliği olsa da bir diğer ve belki daha da önemli nedeni, Farsça’nın, Arapça’dan daha çok Türkçe’nin dil yapısına uygun olmasıdır.
Farsça’nın Türk dili üzerindeki etkisinin bir başka sebebi, Türklerin İslam dinini tasavvufî yorumuyla almaları ve bu yorumun Fars diliyle yazılan eserlerle Türkler arasına girmiş olmasıdır. İranlı büyük mutasavvıf şairlerin yazmış oldukları manzum eserler, Türkler tarafından büyük ilgi görmüş, Türk şairler tarafından bu eserlerin çoğu manzum olarak Türkçe’ye çevrildiği gibi bunlara benzer telif eserler de kaleme alınmıştır. Söz konusu eserlerden bir kısmı medreselerde ders kitabı olarak okutulması sebebiyle aydınlara, tekkeler ve tasavvufî muhitlerde okunması sebebiyle de halka ulaştırılmıştır. Böylece bu eserler birer klasik haline gelmiş ve bazıları edebiyatımızda aynı adı taşıyan dinî edebî birer tür halini almıştır.
Bu klasikleşen eserler arasında Sadî (ö. 1292)’nin Bostan ve Gülistan’ı[1], Şebüsterî (ö. 1320)’nin Gülşen-i Râz’ı, Hafız (ö. 1389)’ın Divan’ı[2], Abdurrahman Câmî (ö. 1492)’nin Çihl Hadîs’î[3], Feridüddin Attar (ö. 1221)’ın Mantıku’t-Tayr ve Pendnâme’si, ilk akla gelenlerdir.
Mevlânâ’nın Mesnevî’sini yazmaya karar vermesinde de müritleri arasında Hakîm Senâî (ö. 1130)’nin Hadîka, Feridüddin Attar’ın Mantıku’t-Tayr ve Musîbetnâme’si gibi eserlerin çok okunması etkili olmuştur.
İran edebiyatının edebiyatımıza tesiri üzerinde bir dizi yazı yazan Süleyman Nazif de bu konuda; “İran dil ve şiirinin memleketimizde yayılmasına sebep medreseler, tekkeler ve bilhassa Mevlevî dergahlarıdır… Ferîdüddin Attar’ın, Pendnâme’siyle Sâdî’nin, Gülistan ve Bostan’ı ve Hafız’ın, Divan’ı daha çok yaygınlık kazandı” ifadelerini kullanmaktadır.İran edebiyatının edebiyatımız üzerindeki etkisi başlı başına büyük bir araştırmanın konusudur. Biz burada Pendnâme üzerinde duracağız.
PENDNÂME
İranlı mutasavvıf şairlerden Feridüddin Attar (ö.1221)’ın mesnevi nazım şekliyle kaleme aldığı bu eser, 910 beyitten müteşekkildir. Edebiyatımızda dinî edebî bir nazım türüne de isim olan bu eser, değişik dinî öğütlerden oluşan bir ahlak kitabıdır.
Nazif Şişmanoğlu, bu eserin Feridüddin Attar’a değil, XV. yüzyılda yaşamış Attar-ı Tûnî isimli veya Attar mahlâslı bir başka şaire ait olduğunu söylüyorsa da edebiyatımızdaki nasihatnâme geleneği, özellikle Pendnâme isimli bu eserin tesiriyle başlamıştır. Tekkelerde okunan bu eser medreselerde de ders kitabı olarak okutulmuş, Türkçe dışında Almanca, Fransızca, Latince ve Hintçe’ye de çevrilmiştir. Bu eserin tesiriyle bir çok Türk şairi tarafından pendnâmeler kaleme alınmıştır. Daha sonra bu yolda yazılan eserlere örneklik etmiş olan Pendnâme’nin pek çok taklidi olduğu gibi, tercüme ve şerhleri de bulunmaktadır. Aynı adla anılan kitaplardan bir kısmı söz konusu eserin Türkçe tercümeleri şeklinde olmasına rağmen, bir kısmı ise tamamen teliftir. Bu eser XV. yüzyıldan itibaren tercüme edilmeye başlanmış ve XVI. yüzyıldan itibaren de bu çeviriler çoğalmıştır. Attar’ın söz konusu eserinde ele aldığı konulardan bazıları şöyledir:
Allah’a hamd, Hz. Peygamber’e salât u selâm, nefsi kötüleme, susmanın faydaları, iyi ameller, güzel huylu olma, dünya zevklerini terk etme, esenlik sebepleri, dervişlik sıfatları ve dervişleri sevme, riyazet, nefisle mücadele, yoksulluğa sabır, zikir, şükür, kazâya rıza, zühd, dünyaya değer vermeme, doğruluk, alçakgönüllülük, gıybet, akrabalarla ilişkiyi kesme, konuşma adâbı, adalet, cömertlik, iyilik yapmak, kötü kişilerle arkadaşlık etmemek, devlet büyüklerinin düşmanlığından sakınmak, sır saklamak, dostluk, misafire ikram etmek, ahmaklardan sakınmak, kadınlardan uzak durmak, sır saklamak, düşmanla iyi geçinmek, dünyada iyi bir isim bırakmak, Allah sevgisi, ömrü uzatan ve ömrü kısaltan şeyler v.b.
PENDNAME’NİN TÜRK HALK İNANIŞLARINA ETKİSİ
Çocukların aile ve toplum içinde eğitiminde halk inanışlarının büyük etkisi bulunmaktadır. Bir çocuğun yaptığı bir davranışı karşısında bazen anne-baba, dede-nine bazen de yakın bir akraba veya bu davranışı gören büyüklerden biri tarafından bir daha aynı hareketi yapmaması yolunda bir öğüt olarak söylenen sözler ve bu gerekçeyle yapılan uyarılar vardır. Soğan ve sarımsak kabuklarının yere atılmaması, sıcak suyu yere dökmeden önce besmele çekilmesi, yatan bir kişinin üzerinden atlanarak geçilmemesi, kapının eşiği üzerine oturulmaması, gece sakız çiğnenmemesi, bazı günlerde dikiş dikilmemesi, pantolonun yatarken başın altına konulmaması gerektiği vb. gibi. Bu öğütlerin çocukların dinî gelişimlerinde büyük etkileri bulunmaktadır. Nesilden nesile aktarılarak bir inanış ve bir kültür ögesi olarak günümüze kadar gelen nasihatlerin dayanağı da söyleyen tarafından çoğunlukla bilinmemektedir. Anadolu’da yaşayan bu inanışlardan bazılarının Attar’ın Pendnâme’sine dayandığını düşünüyoruz. Söz konusu eserdeki nasihatlerden bir kısmı, Türk şairler tarafından kaleme alınan pendnamelerde aynen veya değişik ifadelerle tekrar edilmek suretiyle, halk arasında birer inanış olarak kabul edilmesini sağlamıştır.Eserde verilen öğütlerden bir kısmı bir ayeti, zayıf veya uydurma da olsa bir hadisi temel almakla birlikte, bazı nasihatlerin referansları anlaşılamamaktadır. Kaynağı tam olarak anlaşılamayan bu tür nasihatlerin, eski İran kültürünün etkisiyle eserde yer almış olması ihtimal dahilindedir.
Biz burada, Pendnâme’de yer alan, Anadolu’da halk arasında bir inanış olarak bilinen ve canlı tutulan, bazı öğütlere örnekler vereceğiz. Öncelikle yapılması uğursuzluk olarak kabul edilen inanışlar üzerinde duracağız.
a. Uğursuzluk sayılan davranışlar:
Eserde uğursuzluk olarak görülen davranışlardan bazıları şunlardır: Gece aynaya bakılmayacağı, evin süpürülmeyeceği, elin yüz ve çene altına konulmayacağı, gusletmeden yenilip içilmeyeceği, gün batarken uyunmayacağı, tek başına yolculuk yapılmayacağı, kapı eşiğine oturulmayacağı, elbisenin, insanın üzerindeyken dikilmeyeceği vb. Attar’ın bu konularla ilgili ifâdeleri şu şekildedir:
“Gece aynaya bakmak da hatadır. Gündüz yüzünü görmek istersen bakabilirsin. (s. 60)”
“Gece evini süpürme. Süprüntüyü de kapı ardına bırakma. Babanı, ananı kendi adlarıyla çağırırsan Tanrı nimeti sana haram olur (s. 60).”
“Elini yüzüne koymak uğursuzdur, uğursuz. (s. 59)”
“Elini çenenin altına koyma. Bu hareket hâl ehli katında buz gibi soğuk düşer. (s. 60)”
“Gusletmeden bir şey yemek çirkin düşer. Bu hareket herkes yanında fena sayılmıştır Tanrıdan nimet bekliyorsan ekmek kırıntılarını ayak altına dökme (s. 60).”
“Sana gün batarken uyumak iyi gelmez. Akşam olmadan yatmak haramdır. Hikmet ehlince gölge ile güneş arasında uyumak doğru sayılmaz. (s. 59)”
“Yavrum: Sakın yalnız başına yolculuk yapma. Tek başına yolculuk sana tehlike getirir. (s. 59)”
“Kapı eşiğinde çok oturma bu hareket rızk eksikliği getirir. Sık sık kapıya dayanıp durma. Daima böyle huylardan uzak ol (s. 61).”
“Elbiseyi üstünde iken dikmek doğru değildir. Tanrı erenlerinden edep öğrenmelidir (s. 61).”
b. Fakirlik sebepleri:
Pendname’de insanların yoksulluğa düşmelerine neden olan davranışlar üzerinde durulmaktadır. Bu davranışlar; yalancılık, aşırı uyku, ayakta bevletmek, yüzü elbiseye silmek, her çöple dişi karıştırmak, geceleri çıplak yatmak ve evdeki örümcek ağlarını temizlememek şeklindedir.
“Rızk, yalancılık yüzünden eksilir…. Çok uyku yoksulluk getirir… Ayakta su dökmek hem fakirlik, hem de çok keder ve ihtiyarlık getirir. (s. 60)”
“Yüzünü eteğinle temizlersen ey derviş rızkın çok eksilir. (s. 61)”
“Her çöple diş karıştırırsan yoksulluğa, ziyâna uğrarsın (s. 60).”
“Çok uyku yoksulluk getirir yavrum. Az uyu, daha çok uyanık dur. (s. 60)”
“Geceleri çıplak yatanların kısmetleri eksilir. (s. 60)”
“Evinden örümcek ağlarını temizle, onların içerde kalması bereketi kaçırır (s. 61).”
c. Yapılması uygun görülmeyen davranışlar:
Eserde yapılması uygun görülmeyen bazı davranışlar şunlardır: Pazara geç gidilmesi, lambanın üflenerek söndürülmemesi, başkasının tarağının kullanılmaması, sırrın dosta bile söylenmemesi ve ölüye bakılmaması.
“Pazara geç git erken dön. Çünkü oraya gitmekten hiçbir fayda göremezsin (s. 61).”
“Lambayı üfleyerek söndürmek iyi değildir. Lamba isinin dimağa gitmesine yol verme (s. 61).”
“Başkasına ait tarakla saçını tarama. Kendi tarağınla taramak daha hoştur (s. 61).”
“Sırrının düşmandan gizli kalmasını istiyorsan dostlarına karşı çok açılma. (s. 37)”
“Elinden gelirse sırlarını dostlarına açıklama, o dost bizzat kendin bile olsan yine söyleme. (s. 51)”
“İnsanın ömrünü beş şey kısaltır. Bu beşten biri ihtiyarlıkta muhtaçlık, ötekiler de gariplik, uzun süren hastalıktır. Bununla beraber ölülere bakanların da şüphesiz ömürleri eksilir ey oğul, beşincisi düşman korkusudur.(s. 35)”
SONUÇ
Bütün bunlardan sonra, söz konusu eserin Türk şairlerini nasıl etkilediğine dair, XVI. yüzyıl şairlerinden Azmî (ö. 1582)’nin Pendnâme’sinden bazı beyitleriyle yazımıza son verelim.
Etme iki zen arasından güzer
Kılma hem asılmışa asla güzer
Zenler ile kim ki çok sohbet kılar
Şah ise kendini bi-hürmet kılar
Hem koma beytinde beyt-i ankebut
Nakıs olur ol ziyad oldukça küt
Atanı vü ananı can-ı peder
Adlı adıyla çağırma kıl hazer
Rize-i nanı bırakma zir-i pa
Düşeni alıp yesen verir gına
Başın altına koma şalvarını
Otururken sarma hem destarını
Dişin ile kesme hergiz rişini
Tırnağınla oynama hem dişini
Ayak üzre key sakın don giymeden
Kıl hazer üstünde camen dikmeden
Sitin ü damene kim yüz siler
İki yaka ıssı olmaz ol gider