Tuz Kokusu

Tuz kokusu. Güneş tepede. Yansıması gözlerimi kör ediyor. Tuz kokusu. Güneş. Genizim yanıyor. Hiçliğin ortası gibi. Kimse yok. Sürekli aynı ritim. Başka zaman ne kadar güzel, insanı sakinleştiriyor derdim. Şimdi ölüm bu kadar yakınken… Bu dünyadan ayrılanların ardından ne çok gürültü koparıyormuşuz. Aslında ölümün ritmi ne kadar da sakinmiş. Güneşin yıkadığı dalgalar kadar yavaş. Bu fani sessizlik içinde dahi hep bir eksiklik.

Eksik hissettiği için geldi buralara. Uzayıp giden bir düzlüğün ortasında olmaktı hayat. O zamanlar bir denizin ortasındayım ve sürükleniyorum derdi. Bu düşüncesinin fazla iyimser olduğunun farkına sonradan vardı. Durgun bir sudaydı ve batıyordu. Hareketli bir hayat değildi onunkisi. Daha doğrusu düşünsel anlamda hareketli değildi. Düşünmekten kaçtı sürekli. Hayatın akışında avuttu kendini. Ama yalanlar, durgun bir suda olduğu yerde dibe batmasına sebep oldu. Okudu ilkin. Kendini okuluna, bölümüne, derslere falan adadı. Bir süre böyle idare etti. Okul zamanı pek hissetmedi eksiklik duygusunu. Ara ara geceleri sıkıntı nöbetleri geçirdi; sigara içti geçti. Bağımlıyım herahalde dedi. Düşünmedi; hissetmedi. Okulu bitirdi.

Tuz kokusu. Güneş tepeden indi. Yansıma hala gözlerimi kamaştırıyor. Daldım çıktım. Genizim yanmaya devam ediyor.

İş aradı. Bir süre palyaçoluk yaptı. Açılışlara gitti. Müzik, dans, eğlence… İş çıkışı sıkıntı nöbetleri. Eksiklik. Karnı ağrıdı. Sigara içti hafifledi. Daha çok çalışmaya başladı. İkinci bir iş. Petrolün marketinde gece vardiyası. Eksiklik yok. Sıkıntı yok. Bazı zamanlar gökteki en parlak yıldızla göz göze geldi. Ağladı. Ağlama nöbetleri arttıkça sigara sayısı arttı; nöbetler bitti. Marketi bıraktı. Geceleri çalışmamaya karar verdi. Yıldızlardan uzak durma kararı aldı. Bilgisayar oyunlarına verdi kendini. Sabahlara kadar oyunlar oynamaya başladı.

Gecenin gerçekliğinden kaçar olmuştu böylece. Gün batımı kompleksinden sanal dünyaya saklanmıştı. Gün batımı düşüncelerine çoğu zaman ağır geliyordu. İlk başta hoştu, Güneş batıyor, kızıl gökyüzü ve sonra işte Güneş batıp, karanlık çökünce… sanki koca bir günün tüm günahı çöker gibi oluyordu düşüncelerine. Gökyüzünün mükemmel kızıllığı, bir günahın hazzı gibi kendine çekiyordu ilkin, sonrasında karanlığın ortasında yalnız kalıyordu. Kızıldenizde secde eden firavun gibi can havliyle tövbe edecek, sığınacak bir yerler arıyordu. Ama o anlarda boğulmaya başlıyor; her nefes alışında karanlığı çekiyordu ciğerlerine. Karanlık boğazından geçerken, kalbi sıkışıyor; daha hızlı nefes alıp vermeye başlıyordu. Ama karanlık, sığmıyordu ciğerlerine. Karartıların tam ortasında bekliyor; dua edip yönelecek bir yer arıyordu. Ama dört bir yanı kapkaraydı. Hiçlik. Eksik hissediyordu yine. Rotasız. Amaçsız. Karanlık dalga dalga her çarptığında genizine anılar doluyordu. Bilgisayar oyunları iyiydi. Dalgalardan kurtulmak için can simidiydi onlar.

Bulutlar Güneş’i örttü. Artık önümü görebiliyorum. Ama dalgalar büyüdü. Genizim hala yanıyor.

Uzunca zaman gecelerin farkına varmadan yaşadı. Karanlığı ve boğulmayı hissetmeden sabahladı. Sabah olunca palyaçoluk yaptı, dans etti, eğlendi. O günlerde hayatına bir palyaço daha girdi. Maviydi gözleri. Sakin bir denizi andırıyordu ilk başlarda. Dalgasızdı. Gözlerine baktıkça rahatladı. Hayata tutunabildiğini hissetti ilk defa. Sanki fırtına bitmişti artık. Gelecekle ilgili umutları vardı. Hayal kurabildiğini fark etti. Akşam olduğunda karanlık boğmuyordu. Uyuyamıyordu ama bunun sebebi mavi gözlerdi. Sakin bir denizi andıran gözler… Tamam artık diye düşündü. Aradığım limanı buldum. Bundan böyle boğulmak yok. Eksiklik yok. Rotasızlık yok. Benim de bir varış noktam var. Umutla uyandı sabahları. Mavi gözlü kadın palyaço, onun her dakika yanındaydı. Kadın palyaçonun mavi gözlerine bakarak yaptı kahvaltısını. Çayını mavi gözlerle içti. Sigarayı unutmuştu. Kadın palyaçoyla konuştu gece yıldızların altında. Sinemaya gittiler beraber. Gece sokaklarda yürüdüler. Sabah açılışta göremedi mavi gözlü kadın palyaçoyu. Genizi yandı. Diğer palyaçolara sordu. Geçiciydi dediler. Gündelik çalışandı. Bir gün çalıştı ve gitti. Genizi yandı.

Bulutlar karardı. Güneşten haber yok artık. Dalgalar boyumu aşıyor. Görünürde kara parçası yok. Batıyorum ve çıkıyorum. Ama her batışta çıkmak daha da zorlaşıyor. Genizim hala yanıyor.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Birlik / Ay Vakti
Kandillerinde Yakılmak Üzere / Şeref Akbaba
Göklerin Yeryüzü Kederi / Necmettin Evci
Kudüs, Mısra-ı Bercestedir -Kudüs Şiirleri Üzerine... / Salih Uçak
Tüm Saatler Kıyamete Kurulmuştur / Mehmet Baş
Tümünü Göster