Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -92

sana gözlerim ol diyorum, bir seninle göreyim, olmuyorsun
sana sözlerim ol diyorum, buram buram sen döküleyim, dilime sus çekiyorsun
sana yüreğim ol diyorum, her soluğumda seni can bileyim, her gün canımdan can alıyorsun
sana her şeyim ol diyorum, her şeyim!

evimin anahtarı
odamın ışığı
yastığımdaki koku
gözümdeki uyku
heyhat! yanaşmıyorsun

ben de diyorum, ‘var git yoluna Şirâze’m, iki hecem!’ seni sana bırakıyorum
‘aşka aşkın’ kitabını yazalı kaç yıl oldu
ve kaç gün tek tek saydım da bırak onunla avunsun ruhum

bir Ege gecesi, kenar mahallesinde oturmuşuz itiraflarımın,
ben ve Lahor
yine yalnızlık demindeyiz
‘seni sensiz sevmeyi en iyi ben biliyorum’

gitme! ‘gitme’ diyorum sana ısrarla, gitme! yorulursun
kolay gelir önce, güle oynaya uzaklaşırsın ev, şehir, yurt, yâr, ne varsa seni sen yapan
sanırsın gitmekle silinir hafızan
sanırsın yeni bir yer doğmaktır, başka bahara bir basamaktır, inkişâftır, inkılâbtır
oysa tüm sanışların Şirâze, seni kaosla donatır
gün gün eline-ayağına, diline-gözüne, saçının her teline dolanır
ve bir başladın mı Şirâze, bu gitmeler olur zindan

sonra, işte sonra Tibet kokulum, bir yıldırım düşer tenine
başlar yanmaya usul usul her bir hücren
yangın önü kesilmez bir serseridir artık
dokunduğunu küle çevirip siyaha boyar

‘gitme’ diyorum sana, gitme kal
daha vakit varken, yola çıkılmamışken ve pusulası hepten şaşmamışken aklın

biliyorum da ‘gitme’ diyorum ondan
gitme ey! ‘aşk’ nedir yok sayan hoyrat duruşlu nazan, dercan, hoşendam
gitme, gel vazgeç alnına yazmaya çalıştığın o hain kurgudan

zaman zulmün muallimi geçer dolu dizgin soluksuz bırakarak
kazıyarak kökünü yüreğine sevda ile nakşettiklerini
ve unutursun sonunda Şirâze sen emellerini, hayâllerini, neden gittiğini
nedenlerini sürüklenişinin kuzey, güney
sonra bir bakarsın yitmişsin birden fazla yorgun öyküde sonu hüsrân

gitme diyorum işte, gitme; gittiğin gibi dönemezsin
geri getirdiğin arta kalandır gidenden
artık ne gideni hatırlarsın, ne de geri geleni tanırsın
bilmeden değişmişsindir, bilmeden dönüşmüşsündür, bilmeden eğilip bükülmüşsündür

o an, kendine küser, kendinden de gitmeye yeltenirsin
yoktur ki bunun bir yolu dîlbestem, bestem, peyvestem
kendi bedenine hapsedilmişliğin çarpar yüzüne de
çaresizliğine ağıt dizersin

bu ruhun sancısı cehennem ateşi dokunmadan dinmez
bu ruh bu kafesten kurtulmadan rahata eremez
gitme! diyorum sana yine ve yine, gitme!
kendine edersin

yüreğimi ben dikerim
iğne iplik her gece iki kırgınlık arasında
aç bak, ondandır yamalı bohçaya benzeyişi kalbimin
sonra kendimi uyuturum boş bir evin ürperten soğuğunda
pencereler buz, içim huzursuz, her an bir kıyâmet kıyısında uğursuz
sen söyle, kime nazlansın
bu naz’ın

sen ki yüreğime düşen dem
fî tarihte yolumun senle kesileceğine dair not düşülen
şu hâlimin dili yok çözülsün, çözülsün beş haneli bilmecem
dönme sırtını bana
ölürüm

say-dök, kır-devir, istersen ez geç iki hecem
yeter ki bana sırtını dönme
dökülürüm

gözlerini çevir gözlerimden dilersen
dilersen as bir zeytin dalına hükme varıp
ve kanat yaralarımı, atsın dikişleri kalbimin dayanamayıp
yeter ki sen bana sırtını dönme
diri diri hayata gömülürüm

anlatmadım hiç Payas’ın tozlu yollarını, çocuk yanlarımı
ve nasıl eski zamana takılıkaldığımı
hiç sormadın
bilir misin, insan sevdiğini merak eder
sen Şirâze, etmedin
demek ki, her zerresine vurulduğum
demek ki hiç sevmedin
olsun ey! rotası bilinmeze kilitlenmiş yolculuğuma dost seçtiğim
kokusuna tutulduğum
sebebi dibe vurmuşluğumun
diyorum bak yine, ben kör bir kurşunum
gün gelir vurulduğum yerden acımasızca vururum

yapma, hırpalama, acıtma
adı naz Şirâze’m bu kadar acımasız olma
kır şu prangayı diye geldim sana
sende ben özgürüm
sensin benim özgürlüğüm

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Birlik / Ay Vakti
Kandillerinde Yakılmak Üzere / Şeref Akbaba
Göklerin Yeryüzü Kederi / Necmettin Evci
Kudüs, Mısra-ı Bercestedir -Kudüs Şiirleri Üzerine... / Salih Uçak
Tüm Saatler Kıyamete Kurulmuştur / Mehmet Baş
Tümünü Göster