ne dediğim değil
ne demediğim önemli
başlamak istersin yeniden üzerini çizip yaşanmışların, unutmak pek mümkünmüş gibi
sorgulamaktan kendini alamazsın, ‘nerede hata yaptım’ aranışıyla yürürsün yabancı yollarda
bu sorunun cevabını bulamayacağın âşikâr olsa da, umut işte seni oradan oraya sürükler
dönüp baktığında geriye, tüm gördüğün boşa geçirilmiş bir ömrün acısıdır
o yerlerde ne izin kalmıştır artık, ne adını hatırlayan, ne de bir bilen seni
duvarlara bakıp oturduğunla kalırsın Şirâze!
sen al kendini gezdir şimdi diyar diyar,
olmasın yanında yâr, yüreğinde bir karar ve har
kaçır kendini Sergelen’den Chedi’ye
vur Afrika’nın göbeğine
ve bırak sıkıca tuttuklarını onlar seni bırakmadan
ya da ayağına bir zincir vurmadan
sözlerini ve yüreğini açarak köleleştirme kendini
an gelir
vururlar seni bir avcı köpeği yakalasın diye
daha sen ne olduğunu anlamadan
her yangını başlatan kıvılcım başkadır,
hiçbir kavganın nedeni de aynı değildir üstelik
ve hiçbir yanlış hiçbir doğruyu gerçekte götüremez!
olsaydı Gazzâlî medrese hocam,
Franz Passow düşün dilim,
Steve Hanks realistik yanım
yavaşlatabilirdim belki akıl-his arasındaki
limiti yüksek gel-git’leri
doludizgin bohemliğimi farkettiğimden beri
krallar ülkesinde sürgünüm bil
biraz bana
biraz sana
diyorum ey! aşk
kimse taşıyamaz kanatlanmayı öğrenmiş bir ruhun güzelliğini
Malta’da bir zindan kulesiyim o yüzden
yokluğuna alışamadığımdan beri
sen tanımazsın,
akıl günlüğümde kayıtlı Abaakuwa’nın çadır hayatı
kumullar arasında dolanan bir kervana yüklenmiş
ne az gitmiş, ne de uz gitmiş Şirâze,
seni, beni çok kere teğet geçtiğinden beri
Şirâze’m
ah! bir söyleyebilsem
kimsin sen