Bir kuşatma altındayız. Her gün bir yanımızda gedikler açılıyor. Kaçındığımız ne varsa teknoloji vasıtasıyla meşrulaşarak hayatımızı işgal ediyor. Değer olarak addettiğimiz ve hassasiyet göstererek benimsediklerimizden uzaklaşıyor, uzaklaştırılıyoruz. İletişim araçları ülkemizde ve dünyada olup bitenleri bize kendi objektifinden yansıtıyor, istediği doğrultuda fikir sahibi olmamız ve inanmamız için gayret gösteriyor.
Müslüman coğrafyalarda işgal, istila, katliam, sürgün ve zulümler sürüyor. İletişim kanalları dünyayı kör ve sağır addedip her türlü göz bağcılığını yapmaktan uzak durmuyor. Coğrafyalarımızı bölerek, parçalara ayırarak sömürüye devam eden batılılar, ihtilaf yöntemlerini yılmadan güncelleyerek, yenileyerek emellerinden asla vazgeçmiyor.
Sosyal hayata dair değişimler de hız kesmeden sürüyor. Bu baş döndürücü hızdan olacak reddederken teklif, kabullenirken temkin sahibi olunamıyor. Sanal âlemin, bireyin yirmi dört saat olan vaktini hangi zaman birimlerine taksim ettiğinin hesabı yapılamıyor.
İnsan ve akraba ilişkileri bir kuşak öncesini cımbızla aratacak şekilde zayıflıyor. Kuşaklar arasındaki makas iyice açılıyor, iletişim kanalları ise daralıyor. Temas noktaları azalıyor. Yalnızlık korkusu, gelecekte daha da ağırlaşacak yalnızlıklara kapı aralıyor.
Projeler üretiliyor. İçinde bulunulan ve doğruluğuna inanılan kimi aktivite ve oluşumların; mensuplarının niyet ve gayretlerinin dışında bir amaca matuf olarak teşekkül ettirildiğine tanık olabiliyoruz.
Tabiatla ve insan tabiatıyla oynanıyor.
Tarih felsefesi burada devreye giriyor.
Her çağın kendi açmazları, arayışları, değişkenleri vardır. Geçmişte olanlarla bugün yaşadıklarımız arasındaki komünikasyon çok şeyi bariz şekilde ortaya koymaktadır. Konuşulanlar, anlatılanlar, yaşananlar, hayata dair sızlanmalar yaşanmakta olan zamanın problemleri gibi görülse de, benzer şikayetler Hz. Adem’den bu yana insanlığın ortak kaderinin tezahürleridir.
Her birey ve toplum kendi çağının failidir.
Kul idrakindekilerin kendisi için öngörülenlerin müspet ve menfi taraflarını tahlil etmesi, çıkmazlara düşmeden istikamet sahibi olmasıdır aslolan.
Orta yolu tutmakla mükellef olanlar, kaçınılması gerekenler hakkında açık bir bilince sahiptir.
İfrat ve tefrite düşmezler.
Hayatın değişkenlerine karşı miskin değildirler.
İstila eden hangi araçlar ve kimler varsa, onlara karşı koymakla beraber, hakikat olanın hayatı kuşatması için de mücadele ederler.
Arakan Müslümanlarını katleden ve hicrete zorlayan Budistleri, Gazze ve komşu ülkelerindeki katliamları, bütün Müslümanlara yapılmış olarak addederler.
İmtina edilecek olanın, zihinleri bulandıranlar olduğunu bilirler. Rehberleri Kuran ve Sünnet’tir.
Kör edici ümitsizliğe karşı her zaman diridirler.