“canım öksüz bıraktı göğümden aktı cânım
ölümsüzlük tacını başına taktı cânım”
şimdi ben ucûbe bir hayatın kıvrımlarına tutunmuş sessizce ölürken,
her gece mayın döşeli uykular geçiyor benliğimden.
kâle değer korkular yaşıyorum.
toprağın yedi kat dibinde kalıyor düşlerim ki gidişin hüzün deryası
kalbimi sarsıyor.
delikli ve elim…
gurbete mi benzedi memleketim? niye ki, kavuşmayı sayıklıyor dilim.
bu bir bekleyiş midir yoksa tükenmişlik mi?
uzaklardan duyulanlar doğru mu? yoksa benim mi olmadık masallara
inanasım geliyor?
ah şu deli kalbim!
ümmi aşk mı büyütüyor, yoksa bilgece mi seviyor?
kuşlarda mı yorulmuş ahrazım,
neden ucu yanmış mektuplar gelmiyor?
neden her şey bir parça ihanet kokuyor?
oysa erguvan renkli kalbine inanmasam hala kimbilir hangi cinnetin
eşiğinde soluklanacağım.
konuşun erenler!
bu kaçıncı erbain çıkarışım, bu kaçıncı devrilişi ereklerin?
“biricik bakışınla yeşerdi kaç kerbela
ki sen nazar etmeden içim kuraktı cânım”
şimdi ben erim erim tanık olurken hoyrat sabahlara,
sen ateşten şerhler düş kayıtlara.
ve gizemli öyküler kurgula uzaklarda.
ki bahadır densin adına.
unut beni, unut devasa sevgimi. unut ki sızım sızım sızlasın onulmaz
firakım…
yalnız ay vakitlerinde hatırla bu ebleh divaneyi.
sen destanları dillendirirken,
ben akustik acılar damıtayım bulanık gece vakitlerinde.
konuşun erenler!
bu ne zalim bir döngüdür, bu ne kurşuni ufuktur!
“bakışınla yıkanmak bir hayal oldu şimdi
gönüle saplansa da gözden ıraktı cânım”
şimdi ben yürek heyelanında bir başıma kuşanırken hayalini,
kanlı ağrılar saplanıyor gözüme içim içim.
sen ab-ı revan duruşunla kuşatıyorsun enginlerimi.
sen içre köz oluyor ismim. turnalar divan duruyor
kalbini kalbime katıp sonsuzluğun muhkem kıyılarına varıyorum.
ve aşk ile,
ve irfan ile
sensizliğin kırkını çıkarıyorum yine.
uzakta olsan da
içime revânsın.
ağlasan,
tuzlu göz yaşlarım ıslatır hasret yalazını.
gülsen,
menekşe tebessümlerim sarmalar hazin feryadını.
bilsen ki,
katar katar gelenim sana her dem.
uzağı yakın kılıp gelir miydin?
konuşun erenler!
bu sükûtî firak kalbe reva mıdır?
“ateşin bir hükmünün kalmadığı dünyada
gidişin yeryüzünün külünü yaktı cânım”
şimdi ben cinnetleşen yalnızlığımda,
reyhân kokulu ağlayışlarla kuş palazı yüreğimi tutuyorum.
küllenmiş figanımla kesif dualar okuyorum.
ve titriyor muradımın hikmeti.
ve kırılıyor kakülümün filizi.
ve eriyor ciğerimin berfpâresi
dağılıyorum.
“yaralı kuşlar artık uçmayı unutacak
bunca yetim serçeyi kime bıraktı cânım ”
şimdi ben yalınayak sevdamla,
seher vakitlerine yaralı uyanıyorum.
bırakılmışlık kokuyor sevda.
yürek yetim kalıyor canda
öyle ki,
kavgalı ve hırçın bakıyorum semaya.
yaprağa,
yağmura,
yâre…
ağlıyorum.
konuşun erenler!
âb u nân aşkına
nar-ı firkat aşkına
konuşun!
bu katre katre gam nereye?
on beş mart
iki bin dört.
katre katre erbain…