Edille’nin yağmura dair hatırladığı ilk şaşkınlığı yıllar yıllar öncesine kadar uzanıyormuş. Bütün eliyle sadece annesinin serçe parmağını tutabiliyor, sadece serçe parmağını kavrayabiliyormuş sımsıkı. O kadar minikmiş, minicikmiş yani Edille. “Sen daha, çok bebekken” dermiş annesi o günleri her üzerinden geçişinde.
Edille daha, çok bebekken işte, yürüyüşe çıkmışlar, her sabah havanın temiz yanını solumak için yaptıkları gibi. Ve yağmur bulutları koşa koşa bir araya gelip telaşla yeryüzünü sulamaya başlamışlar. O an Edille serçe parmağına daha sıkı tutunmuş, korkmuş sanki. İlk düşündüğü, gökyüzünün delinmiş olduğuymuş.Delik bir gökyüzü mutfaktaki süzgece benziyor olmalıymış ona göre, küçük dağ çileklerini içine koyup yıkadıkları. Edille küçük dağ çileklerini pek severmiş. Bu yüzden “dağ çileğim” diye seslenirmiş annesi ona.Şapkasının üzerinde bile küçük bir çilek resmi varmış.
Edille delinmiş gökyüzüne bakıp ne kadar çok dağ çileği alabileceğini hayal etmiş o an. Annesine “gökyüzüne çıkıp bir sürü dağ çileği yiyelim mi? ” diye sorduğunda, bu düşüncesinin hemen kabul edileceğini sanmış. Şimdi sadece dağ çileklerini yıkarlarken süzgeçten akan suyu görebiliyorlarmış çünkü. Yukarı çıkarlarsa hem dağ çileği yiyebilirler, hem de ıslanmaktan kurtulabilirlermiş.
Annesi sorusuna gülümsemiş ve rengarenk bir şemsiye uzatmış ona. Edille şemsiyeyi almış, süzgeçten akan suya bakmış, tutmuş şemsiyeyi ters çevirmiş gökyüzüne doğru. Yağmur damlaları Edille’nin şemsiyesinin içine düşmüş birer ikişer. Annesi şemsiyeyi nasıl tutması gerektiğini bilmediğini zannederek ona göstermiş: “Öyle değil dağ çileğim, böyle.”Edille demiş ki: “Dağ çileklerini yıkarlarken belki aşağıya düşen olur da benim şemsiyem de onu tutar.”
“anımsadığım zamandan bu yana, say ki asır oldu
umutlarımı birbirine çatıp durdum, irili ufaklı
annemin yamalı bohçası, yamalı pikesi, yamalı seccadesi vardı
benim yamalı umutlarım…
say ki asır oldu yaşamadayım, ya da her an ölmede
umutlarımı birbirine çatıp durdum, olur da cümlesi bir can bulur diye
bana ait her ne var ise yamalıdır sırf bu yüzden
kazaklarım, patiklerim, perdelerim; şemsiyem, saçım, yüreğim
bir de düşlerim
umutlarımı birbirine çatıp durdum…”
Gülümsedi çizici. “Herkes yüzünü çevirmişken gökyüzünden,saplanmışken yere; bizim işimiz göklerle” diye mırıldandı. Gülümsedi Edille. Herkes aynı işi yaparken, aralarından farklı biri boy atmalıydı.