Balkona çıksam daha iyi olacak belki… Ama hayır, öyle yapmayacağım. Kendimle hesaplaşmanın, yüzleşmenin en uygun mekanı olarak madem ki bu gece bu ıssız yerdeki otel odasını seçtim. Öyleyse içeri girip kapımı kilitleyecek, telefonun ve televizyonun fişini çekip bir ayna alarak elime, kendimi seyredeceğim.Bütün ışıkları söndürüp gecenin rengiyle bütünleşeceğim. Karanlığa bakıp içime döneceğim. Uzun bir yolculuğa çıkacağım. Çünkü geride kimsem kalmadı. Herkesin cenaze törenini ben yaptım. Şimdi kocaman bir boşluk içerisinde yıldızlara uzanmaya çalışan yalnız bir martının heyecanı var içimde. Yükseklere, daha yükseklere diyor içimdeki ses. Bulutların üzerindeyim. Dünya siliniyor gözümden. Gece uzun. Hiç bitmeyecek rüyam. Uykuya sığınıyorum. Gözlerimi kapatınca başka bir dünyanın içindeyim.
Uzun sürmüyor. Şelaleden dökülen suyun sesiyle uyanıyorum. Gökyüzünden yere iniyorum sanki. Geçmişten kopmak o kadar da kolay değilmiş. Önceden bir ırmak kıyısında sulara dalıp geleceğe giderken şimdi bu sesle geçmişe gidiyorum. Geçmişim peşimden geliyor.Cenaze törenini yaptıklarım bir bir diriliyorlar sanki. Geceyi çığlıklarımla bölüyorum. Ama bu ses…Su sesi…Irmak içimde akıyor. Aynam kırılıp düşüyor yere. Ben de onunla paramparça oluyorum. Bir alev kül ediyor beni.Ölümle dirim arasındayım.
Sular, denize akıyor biliyorum. Nice dağlar, yollar aşarak denize koşuyorlar. Dillerinde hasret, vuslat türküleri…Kimi zaman bir çığlık, kimi zaman bir dua…Sonra bir ırmak kıyısında söğüt ağacı…Dalında küçük bir serçe…Ölüm korkusunda azade…Ama av varsa avcı da vardır. Boşunaydı serçenin sevinci…İşte bir kartal…Işık hızıyla söğüt ağacının üzerine iniyor. Yas tutuyor ırmak…Söğüt ağacı kendiyle yüzleşmede…Sonra bir dağın ardında aynı kartal bir kurşun sesiyle kendinden geçmede…Kim bilir? Kaderin keder şartı her zaman gerçekleşir. Yolun geri dönüşü yoktur. Geri dönmek için yola çıkana yolcu denemez. Öyleyse yürümeliydim. Ama nereye? Aynam kırılıyor ve ben yeniden toprak oluyorum. Deli ediyor beni içimdeki çığlık. Ölümün yüzündeki perdeler iniyor. Gözlerimi yeniden kapıyorum.
Sonra bir el bir adres gösterdi bana. Karanlığımın içinde bir ışık gördüm. Ona tutundum. Baştan sona merhametti. Ama bedel ödenmeliydi. Hicretti, gurbetti,hasretti beni bekleyen.Yolum çöllere düştü.Ateşlerde yandım. Uzun bir hikayedir yanmak ve kelimelere sığmaz. Sonra ateşin sınavından geçip gönlümü açtığımda kendimi derin bir kuyuda buldum. Kırılan aynamın yerine yeni ve büyük bir ayna bağışlanmıştı bana. Baktım ve kendimi gördüm. Orada suların dersini öğrendim. Yusuf oldum,Yakup oldum. Çile gömlekleri giydim. İhaneti sildim defterimden. Sabrın çelik yeleğiyle karşı durdum onca belaya. Haramiler gelip gelip gittiler. Sular gizledi beni.Örümcekler ağ ördüler üzerimde.Kuşlar yuva yaptılar.Karanlık örtüsünü yaydı üzerime. Uyudum tenden geçip rüyalardan dünyalara, dünyalardan rüyalara geçtim. Sonra bir el yüzümü okşadı.Bir ses kulaklarıma adını fısıldadı. Rüzgar kokunu getirdi. Uzaklardan sanmam boşuna. Çünkü çok yakınımdan geliyor bu ses, bu koku.
Sonra vakit tamam dediklerinde hayata çıkıp gözlerimi açtım ve seni gördüm. Ay doğmuştu. Sular, ışıl ışıldı. Yıldızlar içime aktı. Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum. Geldim işte, dedin. Ne sesin yabancıydı bana ne yüzün. Aynamdaki surettin sen. Sudaki serinlik. Yıldızlardaki parıltı… İşte o andan itibaren gördüğüm ve dokunduğum her şey sen oldun. Bütün kelimeler tükendi. Sen içimde yankılandın. Senden gelen her şey bir şiire dönüştü içimde.Sükut makamında harfsiz, kelimesiz konuşan… Rengarenk çiçekler olup bahçemde açan… Saçlarıma konan güvercin…Hatıralarımdaki o minik serçe ve serin gölgeliğiyle o söğüt ağacı… Bir haber gibi turnalarla gelen… Karlı dağların hatıralarıyla…
Geldin, kış bitti ve bahar yeniden geldi. Güller açtı. Bülbül şarkısına yeniden başladı. Gece bitti, güneş doğdu ve gündüz oldu. Uyandım ve hayatın içinde şimdi seninle beraberiz. Yere düşüp artık kırılmayacak aynam. Görülmeyecek alnımızdaki parıltı. Bir sır olacak. Bir ses olacağız sularda, bir nefes olarak yaşayacağız kuşlarda. Bizi kimseler duymayacak. Kırmızı, beyaz, mavi, sarı renklere dönüşeceğiz. Bizi güllerde sanacaklar. Bu gökkubbenin altında mavi bir sükut olup konuşacağız sonsuza kadar. Rıza makamında.
Bu dili kimseler bilmeyecek. Çünkü ne zaman yeni bir şiir desem, suretin eksiliyor aynamda. Gidiyorsun. Seninle her şey gidiyor. Susuyorum. Gelişin başlıyor yeniden. Seninle her şey yeniden geliyor. Dışımda ölüyor, içimde diriliyorsun. Madem hayat oradadır. Sen hep orada olacaksın. Kalbimin barınağında…Vefa sendedir. Gidersem bir buluta takılıp beni ara, ellerinle tut beni.Yoksa yine düşerim. Bu eller benim mi diye sormayacağım sana. Yeter ki tut ve her şeyi unut. Unutmak yeniden doğmaktır biliyorsun.
Her şeye rağmen bir gün gidersen eğer kokun kalır geride.Onu işaret bilerek bahçelere inerim, güller, kırmızı güller içerisinde seni bulur beyaza boyarım. Beyazı kimseler bulamaz çünkü. Sesini rüzgarlardan sorarım. Peşin sıra dağlara, denizlere koşarım.Uçurumlar geçer, dağlar aşarım. Fakat ne yapsam, ne etsem bulamam seni.Çünkü sen, ne dağlardasın, ne denizlerde, ne rüzgarda, ne bahardasın. İçimdesin sen.İçimdesin.Bunu böyle hissettiğim an bir serçenin sevinci dolar kalbime. Eğilir toprağı öperim. Yılanlarla ırmaklardan su içerim. Kendimden geçer, özge bir alemin içinde, yalnız senin olduğun bir iklimi yaşarım. İster yaz olsun. İster kış…İster hayat, ister ölüm…Senin olduğun yerdedir hayat, senin yokluğundur ölüm. Ötesi yok, ötesi yok bu sayfanın. Kederim kaderinle sevince dönüştü çünkü. Sendendim, sana geldim. Irmaktım, denize kavuştum. Yapraktım, toprağa düştüm. Ötesi olur mu böyle bir sevdanın. Çünkü sen bizatihi aşksın.
Yürümek zamanıdır şimdi…Geçip tenden ve candan…Selâ verilsin âşıklara. Düğün, dernek kurulsun. Haberler gelmiş yârdan. Hasret mendilleri…Madem ki onun kokusudur. Secdeye kapan ve öyle yorumla bu güzelliği.Efendim, izzet ve hikmetinle bütün hamdler sana, yalnızca sana…İşitin, göklerden haber var dostlar. Esenlik saati yaklaştı. Kerbelâ akşamlarında Leylâ sureti…Eyvallah pirim, eyvallah…Çile diyorsun, buyruk bilirim, aşk diyorsan yanarım sessizce.Yanar yanar da gül olurum. Madem ki vuruldum ceylan gözlerine…Gerisini söylemek zor; gerisi mahrem bir öyküdür çünkü.Bir esrar denizi…Denize düşen yağmur damlasını kim bilip bulabilir?
İşte öyle bir şey…Her şey…