Edeptir Edebiyat

Edebiyat duygu düşünce, hayal ve gözlemlerin yazı ve sözle anlatılması; medeni, siyasi, ilmi, beşeri ve tüm güzel sanat dallarını da kapsayan, bir anlatım dilinin güzel ve iz düşümü olacak biçimde ustaca kullanılarak ifade edilmesi sanatıdır.

Edebiyat üretkenliğe açılan ilk kapıdır. Sağlıklı iletişim kurulamadığı takdirde, üretim için açılan kapı tekrar kendi hareketiyle kapanmak zorunda kalacaktır.

Bir milletin edebiyatı, milletin geçmişinin en belirleyici dilidir. Manevi tarihte; yine milletlerin yaşamış olduğu oluşumları kronolojik olarak belgeleyen edebiyatın bir katmanıdır. Edebiyat derinlemesine ustaca anlatımdır.

Ben, edebiyatı meyveli ağaca benzetiyorum. Ağaçla bütünleştiriyorum. Milleti de yaşanılan toprağa. Her toprakta ayrı ayrı bitkiler yetişmekte, ağaçlar büyümekte, ağaçların da kendine özgü ayrı ayrı meyveleri oluşmaktadır. İnsanoğlu toprakta yetişenlerden faydalanmaktadır. Özellikle yetiştirdiği bitki ve ağaçların meyvelerini yarınlar için kazanç saymaktadır.

Her milletin ulusça yaşadığı ayrı bir coğrafi bölgesi vardır. Toprak farklılığı edebiyat farklılığı demektir.

Şiirin meyveli ağaçtaki yeri ise; zilleri (kök bağları) vasıtasıyla topraktan aldığı besin değerlerini, dalların uçlarındaki meyveye kadar ulaştıran yaşam suyudur.

Edebiyat meyveli ağacın resimlenmesidir. Edebiyatçı yeterli bilgiye haiz değilse, seçkin resimler çekemeyecektir. Ağaç kadar, ağacı resimleyecek edebiyatçının da; meyvelerin toplanmasında, tanıtımında, paylaşımında, toprağa eklenmesinde yani yeniden oluşumunun sağlanmasında önemi vardır. Ağacın meyvesi, edebiyatın ruhi yönüdür. Edebiyatın tüm dallarının gücüdür yani. Milleti milletleştiren unsurlardır. Meyvelerin paylaşımı adil, sindirimi de özenle işlenirse beyinlere, millet olarak ruhi denge sağlanmış olur. Değilse; çağlar arasındaki farklar gibi, aynı toplumda ayrı çağları yaşayan insanları görmek mümkündür. Edebiyat tek cins değildir. Her sınıfın kendine has edebiyatı vardır. Edebiyat ilim olarak bir milletin ekonomik, kültürel ve siyasi olarak üst seviyedekilerin yaşamı değil, yaşamına paralel yazılmış eserler olmalı. Bir milletin her katmanındaki insanlara inebilmiş ölçütlerde yazılması, esere derinlik kazandırır.

Edebi eserler, yazıldığı zamanın ihtiyaçlarının sesi olarak, zaman, mekan ve oluşumlar düşünülerek değerlendirilmelidir.

Hz. Mevlana Mesnevisi ile anılır. Birlik dükkânı diye adlandırdığı muhteşem eseri de bunlardandır. Yüksek eserler, büyük şahsiyetlerin asırlar sonrasını görerek, toplumun gizli meyillerini nefsinde toplayarak, geleceği ruhunda yaşayan düşünürlerin eserleridir. Bu eserlerin yönünün ilk yolcusu da yaşam tarzıyla kendileri olmaktadır, olmalıdır da. Hz. Mevlana’nın yaşam tarzı ile eserleri bütünleşmektedir. Hz. Mevlana’yı Mevlana yapan da budur. Bu tarzıyla, toplumlara pusula olmaktadır.

Edebiyat alanında cılız kalmış bir milletin gelişmişlik düzeyi, ekonomik olarak da geri kalmıştır. Ekonominin güçlü olabilmesi için ülke edebiyatının yön verdiği ışık doğrultusunda yürünmelidir. Bu ekonomiyi de aynı oranda güçlendirecektir. Yani; ülkenin geri kalmışlığı sadece ekonomistlerin hesaplarının tutmadığından değildir. Edebiyatçıların alternatif fikirler üretemediğinden ve fikirleri yeterince yaygınlaştıramadığı da öncelikli nedenlerindendir.

Toplumların edep çizgileri edebiyatlarında okunabilmeli, edeptir çünkü edebiyat. Edebiyatçılar, yaşamış olduğu dönemi ve dönemindeki oluşumları iyi tahlil ederek, gelecekte tarihi belge olarak yararlanılacağının bilinci ile eserler hazırlamalıdırlar.

Manevi tesir, edebi eserlerin anlaşılmasındaki kuvveti artırmaktadır. Gönlü kararmayanın, üzeri örtülemeyenin besleyicisi ise zikirdir. Bu bilinç süreklilik arz etmektedir. Yarının edebiyatı bugünle başlar.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

“Dert İnsanı Söyletir” / Şeref Akbaba
Yakartop / Nurullah Genç
Edebiyattan Ne Anlıyoruz / Mustafa Özçelik
Duruş / Recep Garip
Sen Söyle Derim / Muhsin İlyas Subaşı
Tümünü Göster