1- “Sevmek, Karanfil ve Kiraz”. Bu üçleme dikkatimizi çekiyor. Neden bu isimi verdiniz, anlatır mısınız? Toplu şiirleri mi içeriyor, kitap dışında kalan şiirleriniz var mı?
Bu kitap, içerisinde daha önce yayınlanan 5 kitabı barındırıyor. İlk şiir kitabım “Sevmek, Karanfil ve Kiraz”, ardından sırasıyla “Ay Tanığım Olsun”, “Çöl Vaazları”, “Kumaştan Çalan Terzi” ve “Ömrümün Kısa Günü” kitaplarım farklı periyotlarla çıktı. Bu beş kitaplık süreci ilk şiir kitabımın ismiyle bir araya getirdim: ‘Sevmek, Karanfil ve Kiraz’. Dışında kalan bazı şiirler var elbette. Sevmek daha devinimli bir kelime; “aşk” sözcüğünün kımıltısız, durağan haline bir cevap gibi…
İstanbul sevgisini bu kelime ile özetlemek istedim. Karanfil kelimesi çocuğu ve çocukluğu özetleyecek bir sözcük olma iddiasıyla şiirimde yer aldı. Kiraz da öyle. Her yönüyle kadını bu sözcükle anlatabilirim diye düşündüm. Daha doğrusu bu sözcüğü serbest bıraktım, varsın gitsin kendini kendi anlatsın diye düşündüm. Böyle bir kitap ismi çıktı. Belli bir bütünlük oluşsun diye kimi şiirleri kitabın içine dâhil etmedim. Hayatımda bir yere yaslayamayacağım şiirlerdi onlar.
Bu yüzden geldikleri yere geri gönderdim onları. Bazen üç kelimeyle de insan hayatı hülasa edebilir. Kelime tek başına bir cümlenin söyleyeceği şeyin üstesinden gelebilir. “Sevmek”, “karanfil” ve “kiraz” kelimeleri benim şiirimde üç farklı sözcük gibi dursa da aslında üç uzun cümleden başka bir şey değildir.
2- Şair olmanın yanı sıra, köşe yazarı ve eğitimcisiniz. Öğretmenlik besliyor mu şiirinizi, yazılarınızı, bahseder misiniz?
Öğretmenlik şiirimi beslemiyor, kemiriyor. Tam tersi şiirim öğretmenliğimi besliyor. Derslerime şiirsel bir dokunuş kattığım için bu benim öğretmenliğimi özgünleştirip özgürleştiriyor. Öğretmenlik mesleği hem doğası itibariyle hem de sosyoekonomik ve sosyokültürel yanıyla şairin gündemini yağmalayıp talan eder. Sükûtunu yağmalar.
İçe açılımını engeller. Statik, kısır bir dünyaya mecbur ve mahkûm eder şairi. Şayet memur olmayı kanıksamış ve içselleştirmişseniz kaleminizin ucu kırılmış ve körelmiş demektir. Ben öğretmenlik sürecimde böyle bir tehlikeyi hep başımdan savdım. Hayatın karşısında bir öğretmen gibi değil, öğrenci gibi davrandım.
Öğretirken de öğrenen biri gibiydim çünkü. Köşe yazarlığı beni şiire bağladı, teselli etti, eğitim–öğretim çıkmazı içerisinde beni unutulmaktan korudu. Öğretmen kelimesinin ontolojik anlamda beni ifade eden hiçbir tarafını görmedim. Hatta kimi zaman öğretmen hali içerisinde kendimi tanıyamaz hale geldim. Köşe yazılarımla durup düşünüp başkalarına seslendim. Dünyanın hiç değişmediğini gördüğümde köşe yazılarından kaçıp şiire sığındım.
Şiir yazıp kendime seslenmek en iyisi idi. Çünkü ne de olsa oradaydım, orada ben vardım. Şayet vakit noktasında bu üç ağır meşguliyetle nasıl başa çıktığımı soruyorsanız, onu da söyleyeyim: Zaman tasarrufu yapıyorum! Yaşanmamış zamanları bir kenarda biriktiriyorum, sonra gerektiği zaman onlara müracaat ediyorum.
Çok mecbur kaldığımda kullanılmış zamanları değerlendiriyorum. Hayatı bölüp, parçalamadan ve yaşanan ânı ürkütmeden yapıyorum bunları. Mademki yaşıyorum, hiç olmazsa bari yaşadıklarımdan bir şeyler olsun diye uğraşıyorum.
3- Şiirinizi ve şiir anlayışınızı oluşturan unsurlar nelerdir?
Sadece şiir yazdığımı biliyorum, şiir; üzerine söylediğim sözler sorulmasa söylemeyeceğimdir. Birisi sorunca ben de öğrenmiş oluyorum. Şiir anlayışım yazdıklarımda kendini ifade ettiği şekildedir. Klişe ve kalıplardan sıyrılmış, söylemenin yeni imkânlarını araştıran, serbest hece, yeni hece, içeriğe yaslı form şeklinde şiirler yazıyorum. Şiir benim şahsi tecrübemdir. Gelenek hayatımda ne kadarsa yazdıklarımda da o kadardır. Ara sıra deneysel söyleyişler denediğim de olmaktadır.
Dizeyi önemsiyorum. Hafızada kalırlık bir şiiri istikbale taşır. Bir şiiri o şiirde yer alan birkaç vurucu dize temsil eder. Diğer türlere göre çok daha mistik bir yerde duru şiir benim için. Düz yazının ayakaltı olma riski vardır her zaman, fakat şiirin dalları her zaman yukardadır. İnsanlığımızı test edecek olan da odur. İnsanlık sermayeye tutsak olup kapitalist yönlendirmelerle ne kadar şiirden kaçarsa kaçsın, kaçtıkça yine şiire yakalanacaktır. Başka çaresi yoktur. Şiir son çare değildir, ilk çaredir. Fakat bazıları bu ilk çareye son çare olarak başvururlar.
4- Şiirle hemhal olan, şiir yazan genç kuşaklar için tavsiyeleriniz nelerdir?
1-Şiir yazsınlar.
2-Ellerindeki işlerine baksınlar. Zira elindeki işe bakan temiz kalır.
3-Okuma ve düşünmeyi hiçbir zaman terk etmesinler.
4-İnsan sözünün fani olduğunu unutmasınlar. Bu had bilmeye yarar.
5-Yalnızlığı sevsinler. Yalnızlığı yalnız yalnızlar sever.
6-Kitap çıkarmakta acele etmesinler. Önce defter çıkarsınlar.
7-Asla kendi başlarına dergi çıkarmasınlar. Çıkmaya devam eden kurumsal nitelikli, editoryal kaprislerden arınmış dergilerde yazsınlar.
8-Az konuşsunlar; zira ilk dize sessizlik içre gelir.
9-Önce klasik şiiri sonra modern şiiri okusunlar.
10-Şiirlerinde hadesten taharet, necasetten taharet, setri avret, istikbal-i kıble, vakit ve niyet esaslarına riayet etsinler. Zira şair vakit üzere istikamet, niyet ve nezahet içerisinde olan insandır.