1- Mahrem ve Münzevi şiirlerinizi topladığınız eser. Kitabınızın ismi dikkatimizi çekiyor. Neden bu ismi verdiniz?
Mahrem ve Münzevi, şiirlerimin tamamını kuşatan bir toplu şiirler kitabı değil. Tematik oldukları için dışarıda bırakılan eserler var. Gül ve Ben, Hüznün Lalesidir Dünya ve Çanakkale: Her Şey yanıp Gül Oldu kitapları ayrı basım olarak devam ediyor. Daha sonra Mahrem ve Münzevi’deki kitapların esas basımlarını da birer birer yapacağız nasip olursa.
İsme gelince, uzunca düşünülmüş, hissedilerek konulmuş bir isimdir Mahrem ve Münzevi. İlham kaynağı iki hususa dayanır. Birincisi bizatihi şiir dediğimiz hülâsanın varlık nedeni ve halet-i ruhiye’sidir. İkinci neden ise bir ders esnasında hissettiklerim dolayısıyla 1980’li yıllara kadar dayanır. Bir başka deyişle, bu iki kelime yıllarca dönüp durmuştur iç âlemimde.
Şiir bir hülâsadır ve bunun farkında olanlar, hangi hülâsanın şiir olduğunu da bilirler. Lakin bu öyle bir hülâsadır ki, minyatür misali büyük dünyaların iç ve dış helezonlarla iç içe geçmiş küçücük halidir. Bir yanıyla mahremdir, çünkü şaire özeldir ve gizlidir; bir yanıyla münzevidir. Münzevidir çünkü içine kapanıktır soyutlanmıştır. Bir insan onu açıp okuyana kadar da öylece kalır. Okunup âşikâr olunca tebessüm eder ve yalnız bırakılınca yeniden münzevîleşir.
Üniversite öğrencisi iken, Prof. Dr. Yusuf Ziya Kavakçı’nın Celaleyn Tefsiri derslerine katılırdım. Hocamız farklı alanlardaki engin ve etkileyici kültürüyle beni Tefsir derslerinin öylesine vazgeçilmez bir müdavimi haline getirdi ki, bu derslere iki yıl aralıksız devam ettim.
Onlardan birisinde, büyük âlim Celaleddin Es Süyuti’nin bir âyeti tefsir ederken, “öyle bir zaman dilimi gelecek ki, huzur ve mutluluk bulamayacaksınız. İşte o zaman bir münzevi gibi bir dağın başına çıkın, insanlardan uzak durun ve bir kulübede yaşamayı tercih edin” dediğini öğrenmiştim. Yüreğim titremişti. O zamanlarda dahi ben bazen insanlardan uzak durmak, kendimi ıssız bir yere kapatmak ve içime kapanıp kalmak isterdim.
Münzeviliği damarlarımda hissederdim kısacası. Ve her şeyin uluorta saçılıp durduğu bir zamanda mahremlerim vardı. Münzeviydim ve mahremlerim vardı. İşte o dersten sonra kendimi hep bir münzevi ve bir mahrem olarak hissettim. Kalabalıkların içinde ama mahrem ve münzevi. Bu his beni o kadar etkilemiştir ki, nihayetinde mahrem ve münzevi adıyla bir, mahrem adıyla ve münzevi adıyla ayrı ayrı iki şiir yazdım. Mahrem ve Münzevi kitabının ilk ve son şiirleri ve arka kapak şiiri bunlardır. Bütün şiirler okunduğunda dönülüp o üç şiir yeniden gözden geçirilirse, mesele daha derinden kavranacaktır.
2- Şair olmanın yanında iktisat alanında da akademisyensiniz. Şiir ve iktisat birbirine uzak gibi duruyor. Birlikte nasıl yürütüyorsunuz?
Şiir ve iktisadın birbirine uzak durduğunu düşünüyoruz. Ama aslında böyle değil. İktisat kaynaklardan tasarruftur; şiir ise kelimelerden. İktisat sonsuz olan insan ihtiyaç ve isteklerini kıt olan kaynaklarla karşılama ilmidir. Şiir ise engin insani duyguları ve düşünceleri estetik bir biçim ve ruhlu buluşturup kıt olan kelimelerle ifade etme sanatıdır. Dolayısıyla meseleye derinliğine vakıf olduğunuzda bu iki alanın birbirlerini desteklemesi mümkündür.
Kaldı ki bizler, yıllardır, bir koltukta iki karpuz taşınmaz gibi son derece zararlı bir deyimle hayatlarımızı karartacak bir yanlışın dünyasında büyümüşüz. İş bölümü ve uzmanlaşmayı bayraklaştıran kapitalizmin insanı tekdüzeliğe mahkûm edip daha iyi yönetebilme formülleri üretmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır bu anlayış ve insan tabiatına son derece ters bir niteliğe sahiptir. Allah insanı farklılıkları bünyesinde mezcederek olgunluğa ulaşabilecek tıynette yaratmıştır. Onu tek bir alana ve tekdüzeliğe mahkûm etmek, kişiliğinde ve algılama ve yorumlamasında kısırlık ve tek yanlılık meydana getirme sonucunu doğuracaktır. Bu nedenle insan farklı bilgilerle mücehhez hale getirilmeli ki, farklılıkların dünyasında kapsam alanı geniş bir algı ve yorumlama özelliğine kavuşabilsin. Meslek hatası dediğimiz hataya düşmesin. Sıkışıp kaldığı tek bir alanın penceresinden bakarak dünyayı sadece ondan ibaret sanmasın. Lakin bugün insanlığın ve insanımızın temel problemlerinden birisi budur. Tek yanlılık ve eksik görüş helezonu.
Edebiyat ve özellikle de şiir, söz konusu zafiyeti ortadan kaldıracak en etkili yolları önümüze serer. Dolayısıyla benim iktisat ve edebiyat alanında aynı anda çaba göstermemin böylesine bir faydayı tezahür ettirmesi söz konusudur. Birlikte yürütülmesine gelince, iyi bir zaman planlamasıyla herhangi bir sorunla karşılaşmazsınız. Zamanla zaten taşlar yerine oturacak ve her alan sizde kendi hükmünü icra edecektir.
3- Şiirinizi ve şiir anlayışınızı oluşturan unsurlar nelerdir?
Aristo sanatın mimesisten, yani taklitten kaynaklandığını söyler. Poetikada bunun derinliğini buluruz. Ondan sonraki bütün poetikalarda yine sanatın ve özellikle de şiirin kaynağına dair bilgilere ulaşırız. Farabi’nin şiir sanatına dair risalesinde, Fuzuli’nin mukaddimelerinde ya da Ali Ahmet Sait Eşber adlı Suriyeli şair Adonis’in Arap Şiiri Poetikasında yine aynı çizgide düşüncelerle karşılaşırız.
Aliya İzzetbegoviç sanatın ve kültürün Allah ve insan arasındaki ilk diyalogla başladığına dair istidlallerde bulunur. İnsana bilmediklerini öğreten, konuşmayı öğreten, kalemle yazmayı öğreten Allah sıfatlarıyla ta insana dair sanat kimliğinin kaynağıdır. Bildiğimiz üzere yalnız kendisine ait olan zatî sıfatlarıyla ve yarattıklarına da isabet ettirdiği sübutî sıfatlarıyla Rabbimiz kâinattaki ezeli ve ebedi tektir. Ve insana ruhundan üflemiştir. Ve insan onun sübutî sıfatlarından en çok etkilenmiş tek varlıktır.
Hayat, ilim, samî, basar, irade, kudret, kelam, tekvin şeklinden saydığımız sıfatların tamamı sübutîdir. Samî sıfatı musıkinin, basar sıfatı resim ve fotoğrafın, kelam sıfatı hitabetin ve şiirin kaynağıdır. Tekvin ise sanatsal davranışların ve estetiğin tamamını kuşatır. Bu nedenle bizler bu temel kaynağı kavradıktan sonra ancak, kavramları yerli yerine oturtabiliriz. Aksi takdirde şiir ve diğer sanatlar, şairinin ve sanatkârlarının esas kaynağını kendilerinden vehmettikleri bir aldatma girdabı oluşturur. Ruh aldanır, yürek aldanır ve akıl aldanır.
Oysa bütün bunları veren her kimse, hesabını soracak olan da odur. Ve her sanatkâr ve her şair sonludur ve hesap verecek olanlardandır.
Şiir kolayca yazılma imkânına sahip olmadığı gibi, unsurları bir araya geldiğinde zorlanılacak bir hal de ihtiva etmez. İlham en temel unsurdur ve lakin emeksiz şiirin şiir olması da mümkün gözükmemektedir. Kanaatim budur.
4- Şiirle hemhal olan, şiir yazan genç kuşaklar için neler tavsiye edersiniz?
Şiirin ve sanatın kaynağına dair düşüncelerini sağlamlaştırsınlar ve bütün bir kâinatı okumaya çalışsınlar. Görecekler ki her cüz’ü, üzerinde derin derin düşünmeye ve bir şeyler söylemeye layık mükemmel tek eser kâinattır. O cüzlerden birisi olan bizlerin eserleri ise teferruattan ibarettir.
Efendim bu güzel söyleşi için size çok teşekkür ederiz.
Ben de size teşekkür ederim.
Sevgilerimle.