Yeryüzünde birçok devlet kurulmuş. Fakat bu devletler içinde en uzun ömürlü olan devlet aşkın devletidir. Bu devletin sınırı sınırsızlıktır. Bu devletin kurulduğu yer gönül mülküdür. Bu devletin hükümdarı aşk-ı bakidir. Bu devletin bayrağı savrulup duran seher rüzgârlarıdır.
Onun simgesi âşıkların gözyaşlarıyla sulanan bir bahçenin açmış en güzel gonca gülüdür. O güller açan bir gül ağacının sevdasına tutulmuş şeyda bülbül gibidir. Nereye bakarsa baksın her yerde sevgilinin bir izini görür her yerde sevgiliye ait bir türkünün nakaratını işitir.
Aşkın devletinde kayıplar kazançtır. Gam yükünün tüccarları gelir gider durmadan. Her gün can verilip can alınan pazarlar kurulur. O âşıklar ki kalplerini bir şemsiye gibi açarlar hayalin yağmurunda. Ve aşkın devletinde ölüm bile ölümsüzlüğün kapısını çalar. Âşıkların ölümsüzlük badesini yudumladığı sokaklarında kalpler sonsuz bir neşe içindedirler.
Aşksızlıktan bir taşa dönen şehirler ve yaşadığımız hayat kalbi olanlar için sırat köprüsünü geçmek kadar zordur. Bizse körler çarşısında ayna satanlar gibi içimizde kaybettiğimiz dünyayı dışımızda aramaktayız.
Bu arayış tuzlu bir su gibi içtikçe bizi daha çok susatmaya devam etmekte. Arındırmayan yıkanmalarla iyice kirlenmekteyiz. Bunun için aşkın devletine hicret etmenin zamanı çoktan gelmiştir.
Bu yolun menzilleri çok olsa da durup dinlenmeden yola revan olmak gerekmektedir.
Yol kesici haramilerin eline düşmeden sevgilinin yurduna erişilmelidir.
Aşkın devletinde, kelimeler bir bir şifrelenmiştir sükûtun kriptolarıyla. Demirden dağları iğneyle kazmanın ve kıyısız deniz lerde fırtınalara tutulmanın adıyla başlar hayat.
Eşsiz bir incinin peşinde uçsuz bucaksız ummanlara açılan fakat aradığını bir türlü bulamayan bir avcının kalp istiridyesini açıp gönül incisini bulmasının hikâyesidir. Kaybettiğini uzaklarda değil kendinde aramanın kürsüsünden seslenir hiç durmadan.
Aşkın devletinde zaman ezelle başlar ebetle biter. Saatler akreple yelkovan arasındaki kovalamacanın bitip tükenmez ritmine kapılmaz. Her şeyi yoktan var edenin ol emriyle varlık sahrası sayısız varlıkla dolar. Onun mülkünde yokluk diye bir şey yoktur. Aşkın devletinde ne bir ortak ne de bir şerik vardır.
Her kapının anahtarı onun elindedir. Her yer onun mülküdür. O izin vermeden bir yaprak bile dalından kopmaz. Bir zerre bile yerinden oynamaz.
Aşksızlığın merhametsiz bir taşa döndürdüğü şehirlerdeyse, alışkanlıkların kefesinde çırpınan ruhlar hüznün azatlığından esaretin karamsarlığına doğru yavaş yavaş süzülür, denizle rin bir yudumda içildiği fırtına sofralarında solmuş bir gül gibi çıkıp gelir akşamlar. Şehir şiirini yitirmiş bir meydanda sessizce akıtır gözyaşlarını. Aşkın hüküm süreceği güne kadar nefret orduları gelip geçer kem bakışların arasından.
Dünya yanılgıların meydanında karaya vurmuş bir ceset gibi kalakalır öylece.
Bir tasavvurun Kâbe’sinde tavaf ederken, sessiz harfler arasından derlenmiş bir çığlığın yankısı düşer şehirlere. Aşkın devletinde bir rüya gibi görülür yaşananlar. Her şeyin zıddıyla bilindiği dünya isimli bu masalda siyah beyazla, uzak yakınla, sıcak soğukla barışır. Kurtların kuzularla el ele gezdiği bahçelerde solmayan güller açar.
Artık her şeyin mümkün olduğu bir dünyanın pencereleri açılmıştır. İnsan uykudadır ve ölünce uyanır sırrıyla açılır kapılar. Gönül coğrafyasının hudutsuz göklerinden yağmurlar yağar. Bir yangın yerine dönmüş hayat ateşten bir elbisenin içindedir artık.
Bu devlette aşk her şeyin ölçüsüdür. Ruhunun boy aynalarında bir bir kırılır toprağın kafesleri. Tenden ötede ruha yakın iklimlerden seslenir. Mahşer meydanında tabir olunacak bir düşün göklerin kapısını bir çilingir edasıyla kurcalamasının adıdır bir yerde. Ve artık kelimeler bir sel olup akmıştır çığlıklar başkentinden. O kelimeler ki suskun dudaklarda bir çöl gibi durgundur artık.
Bu devlet ruhun emrine girmenin ten kefesinde esir olmamanın derdindedir. Ve güneştir seher şarabını içmeden doğmayan. Aşkın billur kadehlerinde sevgilinin leb izlerinin temaşasına dalar söylenmemiş kelime ler, ürkmüş birer serçe kuşu gibi titrer durur gönül penceresinin önünde. Bu devlet yeni bir dünyanın kalbinden seslenir köhnemiş şehirlere.
Sadece aşk ve o vardır yalınayak dolaşan sokaklarda. Şehirler sislidir ve sımsıkı örtülmüştür camlar.
Aşkın devletinde günler cennet bahçelerinin neşesi içinde geçer. Altından ırmakların aktığı gümüş vadilerde gökyüzü maviliğin burcundadır. Faniliğin rüyasına dalıp uyanan ruhlar sonsuzluğu sayıklar.
Mahşere doğru uzanan köprüler hep cennete çıkar. Aşkın hür iklimlerinde uçan anka kuşları yanıp kül oluncaya kadar kanat çırpmaya devam ederler.
Aşkın devletinde insan kendi kendine tuzaklar kurmaz. Bencilliğin kurşunuyla kendi kendini yaralamaz. Burada âşıklar sahilsiz deniz ere doğru süzülen bir gemi gibi yol alır durmadan.
Yolda olmak varmaktan daha güzeldir. Her seher çalan göç davulları ile aşkın kervanları bir bir dizilir yollara. Herkesin dilinde sonsuzluğun türküsü vardır.
Aşkın devletinde insana ait hiçbir mesele bize yabancı değildir. Sonsuz arzulara gem vuran bir sabırla ve sevgilinin adıyla düşeriz nice yollara. Aşkın devleti bir kere kurulmaya görsün gönülde.