Baharlar Düşleyelim

Ne çok şey istiyorduk? Olacak mıydı? Baharlar istiyorduk olacak mıydı? Dünyayı kucaklamak istiyorduk, olacak mıydı? Birileri çekirdeğin kabuğunu yararak bir bahar olsun diye çalışsın. Yaralansa da çalışsın. Yetmiyor, başka çekirdeklerin kabuğunu da yarmak için uğraşsın. Başaracak mıydı?

Düşünsene bahar olmuş kar, buz, soğuk yok. Düşünsene sabah gülümseyerek karşılamış güneş pencerende, kapında seni. Düşünsene bahar olmuş ağaçlar yaprak çiçek elbiselerini giyinmiş. Düşünsene bahar olmuş çimen gülümsemiş, çiçek açmış. Düşünsene bahar olmuş kelebekler uçuşmuş, kuşlar daldan dala konmuş. Düşünsene bahar olmuş, çocuklar yeni yeni yürümeyi öğrenmiş parklarda bahçelerde düşe kalka. Düşünebilen, hayal edebilen için ne büyük lezzet değil mi? Peki, bu düşünceyi, bu hayali gerçek edebilmek, gerçekleştirebilmek zor mu?

İnsan umut muydu? Öyleyse umudundan koparma onu. İncecik, kopmuş bir dalda, ağacı gören göz umut değil miydi? O umut değil miydi onu diktiren, baktıran, onun için çalıştıran. Ama önce, o daldan önce ağacı göreceksin, ağacı göremezsen o incecik dalı göremezsin. Geçip gidersin yanından, bakıp gidersin yüzlerce kez, göremezsin. Baharda yeşeren ağaçlar mıdır, umutlar mı? Senin, benim, onun umudu mu? Umudu olmayanın hiçbir fidanı yok, ağacı da olmayacak. Yağmurdan umudu olmayanın tohumu yok. Bağı bahçesi de olmayacak. Kendi çabası olmadığından senin çabanı da anlamayacak mı? Belki de anlamayacak. Ya hayal, ya boş bir umut diyecek.

Umudu, gayreti; gayreti, himmeti miydi kişinin? Himmeti… Yani, yüksek iradesi, kalp isteği ile gösterdiği ciddi gayreti… Bu iradeyle umutlar, hayaller hakikat olurdu. Birilerinin boş sandığı umutlar, olmaz dediği hayaller hakikat olurdu. Bazen hayalle hakikatin arası o kadar da imkânsız bir yol değildi. O kadar da aşılmaz bir dağ değil, ulaşılmaz bir yücelik değildi. Bazen açılmayan bir kapının önünde ısrarla durmaktan başka bir şey değildi. Gitmemekten, eline aldığını bırakmamandan başka bir şey değildi. Düşündüğünden vazgeçmemenden başka bir şey değildi. Hayallerini yitirmemenden başka bir şey değildi. Düşlerini düşlemeye devam etmenden başka bir şey değildi. Bazen bu kadar kolaydı işte. Bazen ısrar ve umuttu her şey. Umudunu yitiren ısrar edemezdi artık.

Hem yetmez mi çektiğimiz kışlardan, baharlar görelim artık. Görelim mi baharlar? Gönlümüzce.

Ama gönlümüz, sorunda ondaydı ya… Hani, “Bizim Yunus’’ta. Yâd’ı “biz’’ yapacak olandı gönlümüz… Uzakları yakın edecek olandı gönlümüz. Ne kadar daha yolumuz vardı? İnsana ulaşmak için ne kadar yolumuz? Kâmil insana ulaşmak için daha ne kadar yolumuz vardı? Daha ne kadar yollara bakacak? Daha ne kadar yollarda kalacaktık? Daha ne kadar umutla umutsuzluk arasında çırpınacaktık? Ne zaman genişleyecekti gönlümüz? Her gönle açılacak bir kapısı ne zaman olacaktı?

Evet, yeniden baharlar düşünelim öyleyse. Düşleyelim öyle baharlar… Emeğimizle dünya çiçeklerinin açtığı baharlar… İçinde, içimizde bütün dünya çiçeklerinin “bizim’’ olduğu baharlar.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

167. Sayı / Mart-Nisan 2017 / Ay Vakti
Mehmet Aycı ile Şiir ve Kitapları Üzerine / Esma Budak
Nurullah Genç ile “Mahrem ve Münzevi Üzerine”... / İsmail Sezer
Yazı, Kitap, Okuma Dolayımında Sözün Serüveni... / Necmettin Evci
Bir Distopik Film ve Amerikan Diplomasi Retoriği / Onur Akbaş
Tümünü Göster