Kalabalıklaşan Rüyalarımız

Rüyalar; yozlaşmışlıktan uzak bakir diyarların, sıralanımdan (hiyerarşi) yoksun taçsız krallıkları. Peygamberliğin kırk da bir cüzü derken bir hadis, insanın sorası geliyor. Nerede bu rüyalar? Üzerine sahur pidesi kokularının sindiği, derin koyak derelerinin şırıltılarıyla bezeli, berrak ve asude mavi göğün pamuk şekerinin andıran vakur bulutlarıyla kaplı rüyalar…

İnsanın çıldırası geliyor bazen, hummalara tutulmuşçasına uykulara kapılırken. Sırf rüya görmek için saatlerce deliksiz uyumak. Ama yok, yok işte, ne yapsan boş! Anlamsız kalıyor dualarla sulanmış bütün çabalar da. İnsan bu, kumaşı beşer. Yoldan da, raydan da çıkmaya meyyal. İstiyor ki, bir rüyam olsun ve göstersin yolumu, misali kılavuzun, ayrımlarında önemli yolların.

Bilmem kaç zamandır kafama takılan bir sorudur bu. Ve hiç beklemediğim bir yerden geliyor cevabı: Yarışma yapmak için bir adaya toplananlardan oluşan bir izlencedeki (program) yarışmacılardan birisi Hızır misali yeti- şiyor imdadıma. Ne diyordu: “Telefon yok, televizyon yok, bilgisayar yok. Rüya görüyoruz burada sürekli.” Evet, çok şahane bir tespit bu. Aklımız gereksiz bir sürü ıvır zıvırla kirletilmiyor ki. Oysa bize ait olmayan ne kadar da gereksiz şeyleri yüklemişiz terkimize. Kendimize ait olmayan hayatları yaşamıyor muyuz bir bakıma? Işıklarla her yeri aydınlatırken bilmem farkında mıyız, göğü nefti bir karanlığa gömdüğümüzü? Göğü görmeyince de üzerinde sıkışıp kaldığı- mız bu kütlenin içerisinde ötelerin ne olduğunu anlamlandıramayarak var oluşsal bir bunalıma kapılmışız. Küsüp darılmayın lakin bunu kavrama yeteneğinden de zamanla yoksunlaşarak aptallaşı- yoruz bir anlamda. Trafik, mesai, hayat telaşesi… Bunlardan artakalan zaman kırıntılarında da kitle iletişim araçlarıyla sosyalleşelim derken yabancılaşmıyor muyuz kendimize? Bu kadar uyarıcının içinde hangi akıl yitirmez ümmiliğini deyin bana? Yabancılaşmak ya da ‘şey’leşmek inşa edilmektir bir bakıma. Amaç edindiğiniz şeyleri bir düşünün, zevklerinizi, kurallarınızı ya da mecbur bırakıldığınız seçenekleri… Yokmuşçasına başka bir seçenek. Yapay olarak üretilen ihtiyaçlarınıza bir bakın. Hayatınızdaki mevcut şeylerin yüzde yetmişini çıkarsanız geriye kalanla da yaşamınızın kısa bir süre sonra hiçbir şey olmamışçasına devam ettiğini göreceksiniz.

Silkinip özümüze dönmemiz gerek. Başka bir yol bulmak, başka bir dünya kurmak gerek. Ve işe de fişleri çekerek başlamalıyız sanırım, en azından şimdilik. Zira bilinçli bir şekilde televizyon seyretmenin bile en az yazı yazmak kadar yeterlilik gerektiren bir beceri olduğunu fark etmeliyiz artık. Bu şekilde kendimizi daha iyi değerlendirip daha makul yaşayabileceğimizi de müşahede etmiş olacağız.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Necip Fazıl’ın Şiirlerinde At / Bekir Oğuzbaşaran
Ağrı / Yusuf Şahin
Omurgayı Muhafaza / Şeref Akbaba
Kalabalıklaşan Rüyalarımız / Haşim Sönmez
Yükseklerdedir Damlaların Gözü / İsmail Özmel
Tümünü Göster