Sokaklarda büyümüş bir insan için sokakların tarifini yapmak zor değil. Bizim büyüdüğümüz sokaklar, komşuluk kültürünün var olduğu tek katlı, taş duvarlı, dar sokaklı evlerdi.
Sokağın en kötüsü çıkmaz sokaktır derdi babam. Kaçmaya yeltenirsen ara sokaklara kaç. Biliyorum kimselerin sokağından geçmedim daha, ter de dökülmedi şakağımdan. O zaman hızlı hızlı yüreyebilirim, arkama da dönebilirim.Yarı ürkek yarı korkak. Her taraf sessiz ve sakin. Bir kış uykusuna yatmış her şey, yağmur da uyuyor çisil çisil. Uyuyorum. Bir türkü bu galiba, binleri okuyor.
“Bir gün perdeyi açarak
Yüzünü orada bırak
Bütün göreceğin kıvrak
Ve çıkmaz bir sokak olsun”
Birden telaşlanıyorum, eşyama sarılıyorum.Yırtık ceketimin cebinden çakımı çıkarıyorum. Gölgemin arakasına saklana saklana yol alıyorum. Yolcuyum ve yolcunun revan olması gerektiğini de biliyorum. O zaman şairin dediği gibi bana hüzün yakışır. Rüya mı bu diye yoruma gerek duymadan ve korkmamak için Metin Onal’ın dizeleri olan türkünün devamını döktürüyorum.
“Sokağa çektiğim çizgi
O kızlara duvak olsun
Gün görmediler onlar ki
Yaban yüzleri ak olsun”
Korkum dağılıyor bu türküyü söylerken. Nedense devamını getiremiyorum türkünün, hafızamda bu kadarı kalmış. Tekrar ede ede sokakları geçiyorum. Bir türlü ana caddeye varamıyorum.
Türkü sıkmaya başlayınca hatıraları yad ediyorum.Tek kale maçları, sütçü nineden aldığımız sütler, elmalı şeker satanlar, komşu kızına mektup yazan ağabeylerimizin mektuplarını ulaştırma telaşı, annelerimizin ellerinde bir kışlık elbiseyle hep karşımıza çıkmaları, çeyizini düzen genç kızların ruh halini yaşadım birden.
Ruhumu saklıyorum sert rüzgârlardan. Yırtık ceketim var üzerimde. Alnımdaki terler yavaş yavaş tomurcuklanıyor, bir sıcaklık hissediyorum bedenimde. Ve üstadın şiirine sarılıyorum gelişigüzel.
“İçimde damla damla bir korku birikiyor
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler…
Üstüme camlarını hep simsiyah dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.”